18 Kasım 2025 Salı

18 Kasım - Big Wheel

18 Kasım 2025 Salı 0

 Kursuma gittim, eve gelip çalışkan bir öğrenci olarak ödevlerimi yaptım, akşam da (aslında akşam üstü ama hava karardığı için) 16:00'da evden çıkıp Erika ve Gianpiero ile Christmas Markete gidip Big Wheel'a binmek için buluştuk. Bildiğimiz dönme dolap ancak Christmas ışıkları ile şehir görüntüsü büyülü bir hale gelidği için görmek istedik hep birlikte.

Normalde biletler 12 pound ama Edinburgh'a ait posta kodunu online bilet alırken girdiğinizde % 20 indirim hakkı kazanıyorsunuz.


3 tur atıyor maalesef, içindeyken kısa, dışarıda beklerken uzun bir süre...


İndikten sonra marketi biraz daha turladıktan sonra ben ayrılıyorum akşam yemeği için. Cesaretini toplarsa bugün Erika'ya duygularını açacakmış buz pateni sahasına götürüp birlikte kaydıktan sonra...


Akşam yemeğinin ardından küçük panter Molly'i sevip odama günlük okumalarımı yapmak için çıkıyorum. Bir günüm daha müthiş güzellikler eşliğinde sona eriyor.



17 Kasım 2025 Pazartesi

17 Kasım - Sapsade Bir gün

17 Kasım 2025 Pazartesi 0

 Dün hayli yürüyüp yorulduğumuz için bugün evde dinlenip ödevlerimizi yapmakla geçti. Ardından Gianpiero öğle yemeği için şehre inelim mi diye sorunca Agahta ile birlikte St. James Quarter'da bir  öğle yemeği ve bir kahveden sonra evlerimize döndük.

Ayak ağrısı neymiş, burada yavaş yavaş anlamaya başladım 😓

16 Kasım 2025 Pazar

16 Kasım - St. Andrew Gezisi, St. Andrews Museum, Swilcan Bridge, Wardlaw Museum, University of St. Andrews, St. Andrew Cathedral, St. Andrews Aquairum

16 Kasım 2025 Pazar 0

 Bizim kursun yakınında Edinburgh Bus Station var, St. Andrew gezimizi planlamadan önce gidip otobüse nasıl bilet alınır, ne zaman kalkar yerinde görmek istedim. Size çok rahat yaptım, ettim, aldım, gittim diye anlattığım şeyleri aslında bir kaç gün öncesinde gözlemleyerek öğreniyorum. Çünkü ben iflah olmaz bir başak burcuyum ve hata yapmaktan, yaptığım planların bozulmasından, birine muhtaç olmaktan nefret ediyorum. Dolayısıyla, kurs çıkışında otobüs terminaline gidip St. Andrew otobüslerinin nereden kalktığını, nereden bilet aldığımızı, bilet almak için kaç dakika önceden gelmemiz gerektiğini kendi gözlerimle gördüm. Konuya hakim olunca yaşadığım mutluluğu ancak bir başka başak burcu anlar 😅

Bir önceki akşamki Christmas Market gezimiz sırasında herkese sıkı sıkı tembihlemiştim, 08:30'da otobüs kalkacak diye. Agahta ve Deborah'tan kesin eminim ama İtalyanların gevşekliği beni biraz geriyor, itiraf ediyorum. Gelmeyeni beklemem diyip parmak da salladım 😂 Çok şükür hepsi yetişti.

Forth Road Bridge

St. Andrew şehri, Edinburgh'un kuzeyinde, deniz kenarında yer alıyor. Forth Road Bridge ile Güney ve Kuzey Queensferryi birbirine bağlayan, dünya üzerindeki en uzun asma köprülerden birisi. Adamlar o kadar zengin ki, otobüsler için ayrı, tren için de ayrı köprüleri var.

Minik minik İskoç kasabalarından geçerek St. Andrews'a 11 gibi vardık. Planıma göre uğrayacağımız tam 12 yer vardı ve ilk durağımız St. Andrews Museum oldu. Şehir aslında 18.000 kişilik nüfusu ile küçücük bir şehir ancak sahip olduğu University of St. Andrews, Oxford ve Cambridge üniversitelerinin ardından gelen en eski üniversitelerinden biri ve dünya sıralamasında 162. sırada. Geçim kaynağı da üniversite nedeniyle eğitim ve Prens William ve Prenses Catherine'in tanıştığı yer olmasının yanı sıra tatlış bir şehir olması nedeniyle turizm.

İşte böyle küçük bir şehir olduğu için bu müzenin de küçük olduğunu varsayıp büyük bir hata yaptığımı fark ettim. St Andrews kasabasıyla ilgili tarihi değere sahip nesnelerin kalıcı bir koleksiyonuna ev sahipliği yapan bir müzenin bu kadar iyi bir ev sahibi olacağını bilemedik ve baya zaman harcattı kendisi bize. Helal olsun.

Ardından gidilmesi tavsiye edilen yerlerden sayılan Swilcan Bridge'ye gittik. Tavsiye edenlerin tamamiyle troll olduklarını düşünüyorum, vardığımızda Romalılar zamanından kalma devasa bir köprü bulacağımızı sanıyorduk, bula bula kibrit kutusu kadar bir köprü çıktı.

Swilcan Bridge

Bakın, gördünüz, bitti. Neyse, part of experince diyerek Wardlaw Museum'a gittik. Bu müze St. Andrews Üniversitesi ile bağlantılı bir müze ve üniversitenin tarihi, sanatsal ve bilimsel koleksiyonlarından oluşan 115.000'den fazla eserini görebilirsiniz. 18.000 nüfuslu şehir, en eski üniversitelerden biri, 115.000'den fazla eser... Benim aklım almamıştı, almamaya devam ediyor.


Ardından merakla adım atmayı beklediğim St. Andrews Üniversitesi geldi. Türkiye'de iyi sayılan üniversitelerinden birinden mezunum. Köklü geçmişe sahip bir ırktan geliyorum. Dünya üzerinde yaşayan en eski topluluklarının kanını taşıyorum ama benim bu özelliklere sahip ülkemde sadece ve sadece İstanbulda bu kadar bile eski olmayan yapılar var. Diğer şehirlerimde bazen parmakla sayılacak kadar bile yok. Ben ve biz diğer Türk gençleri neden böyle yapılarda okumadık? Neden ben dedemin dedesinin dedesinin dedesinin adını, evini, ailesinde kaç kişi var, ne zaman doğdu ve neden öldü bunları bilmiyorum? Övündüğümüz çoğu şeyin aslında sadece belirli bir aileye ve yakınlarına mahsus olduğunu, halkın çok azının bunlardan faydalandığını ne zaman o gerzek kafalarınız algılayacak? Bok gibi düzen şimdi de devam ediyor. Yine bir kesim bal kaymak...

Wardlaw Museumun çatısından bir görüntü

Sinirlendim yine kendi kendime. Klavyenin tuşlarına çat çut vuruyorum. 


Al bak, İngiliz ve İskoç gençlerinin nasıl binalarda okuduğuna ve nasıl standartlar üstü eğitim aldığına bak. BAK!!!! BAAAAAK!!!!!!! Liseden bozma binanda üniversite eğitimi aldığını sanan bir avuç salak da kendini dünyanın kıskandığını sanmaya devam etsin. Bak gene alevim geldi, tamam artık değiştiriyorum konuyu ve gezime geri dönüyorum.

Oradan da St. Salvator's Chapeline geçtik. 


1450 yılında inşa edilmiş, üniversite kampüsünün içierinide yer alan iki şapelden birisi ve gotik bir mimariye sahip. Hem üniversite öğreniclei tarfından hem de halk tarafından kullanılıyor.

Şapelde bir süre ısınıp dinlendikten sonra ver elini North Point Cafe. Neden burası? Çünkü burası Prens ve Prensesin tanıştığı kafe. Ayyyy, çok romantiiiik!


Ve bir diğer uğrak noktamız da, St. Andrew Cathedrali oldu. Yaklaşık 1130 yılında inşası başlamış, savaşlarla sekteye uğramış ve 1318'de açıldığında açık ara İskoçyanın en büyük kilisesiymiş. Kilisenin başına gelmeyen kalmamış, savaşlar, yangınlar derken 1561 yılında harabeye dönmüş.


Şimdi ise, arkasını denize yaslamış, sessiz sedasız hayatına devam ediyor.

Sokak önünde bir yemek molası verip,


 
Sonrasında şehir merkezine inip,


Kahvelerimizi içip ısındık. Saat 15:30 olmuştu ve yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Elimizde gideceğimiz St. Andrews Aquairum kalmıştı, bir kısmımız yorulduğu için kafede kalmayı tercih ederken, yürümeye ve akvaryumu görmeye niyeti olanlar yola devam ettiler. Akvaryumdan çıkarken kafede kalanları arayıp hep beraber otobüs terminaline geçecektik.


Son giriş 16:00 idi ve ucu ucuna yetişdik desem yeridir valla. Giriş 16 pound ama "abya biss öyrenciyisss" bakışlarımıza ve tabi ki öğrenci olduğumuz ispatlamamızı istediler, kurs maillerini gösterdik artık, 15 pounda girdik. 1 pound için bu eziyet çekilir mi derseniz? bazen eğlencesine yapıyoz 😌

İçerisi, 18.000 kişilik şehir nüfusuna oranla tahminlerimin ötesinde büyüklüğe ve çeşide sahipti. Sanırım beni en çok şaşırtan şehir, St. Andrews oldu, bu kadar küçük olmasına rağmen sahip olduğu kültürel zenginlik beni cidden ters köşe yaptı diyebilirim. Sanırım Bayburtla falan karşılaştırdım, o yüzden bu kadar şaşırttı beni.

120'den fazla çeşit tüylü ve pullu arkadaş var içeride. Samimiyet ileri düzeyde, belirli gün ve saatlerde hayvan beslemeleri bile yapabiliyorsunuz. Güzel ya 😎  


En son da penguen kardeşlerimizi ziyaret edip otobüs terminaline gitmek için yola döküldük.


Cathy ilk defa öğlen yemeğiniz için sanviç yapabilirim demişti sabahtan, hayli şaşırıp sevinçle kabul ettik. Sandviç baya doluydu, üstelik iki taneydi ve yanında bir gofret, meyve ve cips de verdi. Akşam eve döndüğümüzde vakit geç olduğundan yiyemediklerimi de akşam odamda yedim. Hava buzdolabından farksız olduğu için her bir yemek malzemesi sapasağlam kalmıştı.


15 Kasım 2025 Cumartesi

15 Kasım - Maki&Ramen, Christmas Market

15 Kasım 2025 Cumartesi 0

 Dersimiz bitince Agatha, Deborah, Gianpiero ve ben St. James Quarter'da bulunan Maki & Ramen'de öğle yemeği yiyelim dedik. Deborah’ı da kattık aramıza, aslında aşağı yukarı Agatha ile aynı zamanda geldi kendisi ama grubumuza Agatha’nın katılımı benim aracılığımla olduğundan hızlı gerçekleşmişti. Deborah’cığımızın bizi keşfetmesi bir tık zaman aldı. Bu kızımız da İsviçre’den, Fransız tarafından. Yaşları da yakın olduğundan Agatha ile çok iyi anlaştılar 🫶🏻

Bak şimdi sana bu bizim arkadaşlıklardaki gibi çok kültürlülüğü, başka bir şekilde anlatacağım: Maki & Ramen’in kurucusu Japon, eğitimini suşi şefi olarak alıyor, Edinburgh’a Asya esintisini getiriyor, menüde helal kesim ete yer veriyor. Allahım, helal kesim tavuk ve dana etlerini görünce gözlerimden kalpler fışkırıyor. 🥰 Çünkü tat olarak o kadar farklı ki, tavukta çok anlaşılmıyor ancak dana eti sanki az sonra bozulacakmış gibi kokuyor ve tadı pişince de değişmiyor. Dolayısıyla, menüde helal kesimi görür görmez burası, evet, evet burası dedim. 


Yemekleri gayet lezzetliydi ve her şeyden öte ortam çok çok güzel dekore edilmişti. Her zamanki gibi garson kapıdan sizi alıp kaç kişi olduğunuzu soruyor ve sizi masaya götürürken, bu restoranda farklı olarak bir davul var ve her müşteri yerleştirmede davula vuruyor. İlginç 😀

Yemek işimiz bitince Agatha’ya defter almak için Princes Street’e yürüdük ve evet, yapılmaması gereken bir şey bu, normalden en az 2 pound daha pahalıya defter aldık. Halbuki şimdiki bilgim olsa poundsavers’a götürürdüm. 

Alışverişi tamamladıktan sonra eve dönüp artık yapması neredeyse 2 saatimizi alan ödevlerimiz için masanın başına oturmamız gerekiyordu. Ödevler ve yemekten sonra çok çok çok daha ulvi ve önemli bir işimiz vardı:

C H R I S T M A S     M A R K E T 🎅🎄

Nasıl heyecanla beklediğimi anlatamam size. Başlangıcından bitişine kadar rüyada gibi olduğum bir deneyimin en renkli, en büyülü, en cıvıl cıvıl, en mutlu anlarından birini yaşayacaktım. Yemeklerimizi yedik, çaylarımızı içtik ve hazırlanıp Princes Street Garden'ın Christmas Market girişinde buluştuk.


Şehirde farklı yerlerde 4 adet Chritmas Market kuruluyor. Princes Street Garden iki parçalı bir yer olduğu için Waverley Train Stationa yakın olan yerinde 18 yaşından büyük çocuklar için kurulmuş 10 ayrı etkinlik bulunuyor. En dikkat çekenleri; Helter Skelter (kocaman döne döne bir kaydırak diyebilirim), bir sürü christmas ürünlerinin satıldığı tezgahlar (pahallı, pahalı, pahalı), Big Wheel (bizim lunaparklardaki dönme dolap), kocaman bir kar küresinin içine girerek yapay kar ve noel baba ve geyikleri ile fotoğraf çekilebileceğiniz küre, bahçede bulunan ağaçların ışıklarla süslenmiş gösterisi, devasa bir ayağın üzerine yerleştirilmiş ve Edinburgh'un muhteşem manzarasını döne döne izleyebileceğiniz salıncak. 

Edinburgh Kalesinin dibinde ve Ross Fountain'in bulunduğu, konserlerin verildiği ve zamanın Nor Loch'unda cadı avlanan yerde de 18 yaşından küçük çocukların eğlenmeleri için kuurlan lunapark yer alıyor. 

Diğer eğlence alanları da George Street üzerinde sağlı sollu konuşlanıyor ve birinde buz pateni sahası (küçük) ve diğer yiyecek mekanları, diiğerinde ise ice polar bar. Bizim kursun karşısındaki St. Andrew Square'da ise çam ağaçlarıyla süslü labirent.


Tabi biz günlerdir beklediğimiz için aşırı heyecanlıydık, ilk gün kalabalık olur falan hiç umrumuzda değildi. Evet, kalabalıktı ancak ben açıkçası aradığım o ışıltıyı, noel ruhunu çok fazla bulamadığımı itiraf ediyorum. Hristiyan bir ülkede olduğum için daha ışıklı, daha noelli olacağını düşünmüştüm. Ancak gördüm ki, Aralık ayının sonunda bizim AVM'lerde kurulan yılbaşı pazarlarından gram farkı yok. Ürünlerin bile. Çorap, bardak, masa süsleri, meryem ana figürleri, yılbaşı ağacı süsleri, Edinburgh haritaları, saç tokaları, çantalar, magnetler, tişörtler, mumlar gibi her yerde bulunabilecek ürünler vardı. Bir tık farklılık Almanya'dan wurstların satıldığı karavan ve mullet wine olmuştu.


 Bizdeki dönme dolap ve büyük salıncak senenin en az 6 ayı yerinde duruken buradaki sadece 4 Ocak'a kadar buradaydı. Tek farkı, eşsiz Edinburgh manzarası.


Yine de çok eğlenceli oldu bizim için. Belki de ben fazla anlam yüklemiştim, o yüzden biraz hayal kırıklığı yaşadım.


Ama market içindeki her standa uğradım.


Şu şekerlerde gözüm kaldı, mutlaka alacağım.


Çocukluk dönemim kadar mutlu olduğum bu şehirde bir gecemi daha çocuklar gibi mutlu tamamladım.




14 Kasım 2025 Cuma

14 Kasım - Gianpiero'nun Kalamayışı, Çözüm Arayışımız, The Source Coffee Roasters, Shandy, The Old Bell Inn Buluşması

14 Kasım 2025 Cuma 0

 Gianpiero İtalyan bir delikanlı. Dil eğitimine geldikten sonra, daha öncesinde de gelmiş zaten, hayran kalıp burada yaşamak istediğine karar vermiş. avrupa Birliği vatandaşı olmasının ona verdiği hakkı kullanarak İskoçya'da kalmak istiyor, AB vatandaşlarının en büyük şansı, sınırlar olmadan istediği ülkede yaşayabilmek --- de Birleşik Krallık artık Avrupa Birliği üyesi değil. Tabi arkadaş bunu gözden kaçırmış, bulabildiği tüm iş ilanlarına başvurmuştu. İlk geri dönüş, Kelpies faciasından sonra yemek yediğimiz Franco Manca'dan gelmiş ve Birleşik Krallık iş sistemine kayıtlı olup olmadığı sorulmuş kendisine. O zaman fark ettik eksikliği ve bu belge olmadan asla çalışamayacağını öğrendik. Olur, tamam, o zaman bu belgeyi alalım dedik. Meğersem, çalışma vizesi için başvuruda bulunmak gerekliymiş. Peki dedik ona da, Gianpiero babasıyla görüştü ve babası, benden sana kuruş çalışmaz, vize başvurusu yapacaksan, kendin burada (İtalya) çalışır, paranı biriktirir ve vize başvurusunda bulunursun demiş.

Biz de çözüm yolunu bulabilmek adına Gianpiero ile birlikte Lady Lawson Street üzerindeki TLScontact – Visa Application Centre Edinburgh'a gittik. Ben AB vatandaşı olmadığım için pek bir bilgiye sahip değildim ama sağolsunlar orada çok yardımcı oldular. Öğrendik ki 2020 yılından önce ikamet etmiyorsanız çalışma vizesi için başvuru yapmak gerekecekmiş, vizesi de turist vizesi olduğu için asla iş başvurusunda bulunmaması gerekirmiş. Tabi ayrıca ülke sıradan bir asgari ücretli de istemiyor. Nitelikli işçi vizesi almaya hak kazanmak için işverenden iş teklifi olmalı, iş teklifi uygun beceri ve maaş düzeyinde olmalı ve gerekli standartta İngilizce konuşmalı. Yani 3'ün 1'i anca 😁

Bizim çocuk yıkıldı tabi. Eh dedim, Neden Edinburgh diye ısrar ediyorsun? Erika için mi? cevap vermedi ama sessizliği de bana yeterliydi. İrlanda'ya yerleş o zaman, illa UK sınırlarında kalmak istiyorsan? Yok, illa Edinburgh olacak. Ne emmeye, ne gömmeye... Alıyor sanki seni...

Artık kurs bitince geri dönecek ülkesine, burada teyzesinde kaldığı için azcık daha kalacak ama sonunda illa dönecek.

Hava çok soğuk olduğu için artık bir kahve içmenin zamanı gelmişti ve vize başvuru merkezine yürüyerek 2 dakika uzaklıktaki The Source Coffee Roasters'a gittik. 

Bir daha tekrar edeyim. Buradaki kahveler suyunun kalitesinden midir bilmiyorum ama kahve tadını çok güzel alıyorum. En iyi viskinin iskoç viskisi olmasının sebebini de suyun kalitesine bağlıyorlar. Belki doğrudur. Ve en güzel kahveler, kahve zinciri olmayan kahvecilerde bulunuyor.

Kahvelerimizi içip ısındıktan sonra evlerimize dağıldık. Akşam yemeğinden sonra artık çok sevdiğimiz tatlı İtalyanımız aramızdan kısa bir süre sonra ayrılacağı için gitmeyi tekrar istediği The Old Bell Inn'de buluşup bir şeyler içip evlerimize yeniden dağılacaktık.


Giderken Cathy bana Shandy içmemi tavsiye etti. İlk defa duyduğum bu ismin ne olduğunu sordum. Cathy sadece votka ve Irn Bru karışımını severek içerdi, bu da ikincisiymiş. Irn-Bru, İskoç viskisinden sonra en çok tüketilen içecek diyebilirim. Fanta'dan daha açık ve berrak renkli, tadı da fanta'dan biraz daha hafif, gazlı bir içecek. Shandy de bira ve limon suyu karışımıymış. Tamam, deneyeceğim dedim.

Neden daha önce denemedim dedirtti bu içki bana. Bayıldım!

13 Kasım 2025 Perşembe

13 Kasım - OMNI Centre, ESF, Paddington In Peru, Arkadaş Buluşması

13 Kasım 2025 Perşembe 0

 Doktoradan bir arkadaşımın üniversiteden arkadaşı Glasgow Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışıyor ve Edinburgh'ta yaşıyormuş. İki şehir arası 1 saat olunca git-gel kolay tabi. Ben akşamları işten eve 50 dakikada varıyorsam düşünün keyfi... Bana telefon numarasını vermişti, uygun olursanız iki sohbet edin, yalnız kalma oralarda diye. Sağolsun, Ufuk hocam da boş bir anını yakalamış ve benim için uygun bir zaman (ayh, benim boş vakitten bol neyim var ki burada?) bulabilirsek bir kahve içelim dedi. Dedim hay hay. Günde 10 dakika annemle konuşurken Türkçe'yi kullandığımız düşünürsek (pardon bir de 2 günde bir 1 saat arayıp beni darlayan bir iş arkadaşım var, kendisinden hiiiç bahsetmek istemiyorum) güzel olur dedim ve ders bitiminde benim de kursuma yakın olan Geroge Street üzerindeki All Bar One'da buluşup birer kahve içtik. Tesadüf eseri Ufuk Hocam da benim kaldığım yere yakın Hyvots Park'ta yaşıyor, Ankara'daki evleri de yine benim mahalleme yakınmış. İnsanlarla ilgili 3-5 tüyo verdi, hastalık durumunda çekinmeden ara dedi, biraz ekonomi, biraz siyaset konuşup ayrıldık.

Bizim Japon arkadaşımız Erika, iflah olmaz bir Paddington hayranı. Hatta St. Andrew Square'da Paddington heykeli geldiğinde kızı tutamamıştık, ellerimizden kaçıp fotoğraf çekilmişti 😀

 Filmi de gelince teklif etmişti, seve seve kabul ettik. Sinema OMNI Centre'de olduğundan hemen yanındaki Edinburgh Street Food'da yemeğimizi yedik. Güzel bir sipariş sistemi var, hiç masanızdan kalkmadan karekodları okutarak istediğiniz restorandan sipariş verebiliyorsunuz. Online ödeme olduğundan bir daha yerinizden kalkmadan yemek işinizi hallediyorsunuz. Bu sefer değişiklik olsun diye hamburger sipariş ettim. Yanında ne bizim ülkedeki gibi patates ne de içecek vardı, batsın bu dünya! Pizza yine en iyisiymiş. Doymadım ama artık doydum gibi yaptım.

İzledik Paddington In Peru'muz Olivia Colman ve Antonio Banderas gibi iki harika insanın çocuk filminde oynamamlarını anlayamasam da demek ki paraya ihtiyaçları var dedim. Ya da kendileri de Paddington hayranları 😶


Madem çekmişim, koyayım dedim. OMNI Centre'nin karşısında yer alan St. James Square AVM'nin ışıkları. Dıdının dıdısı 😉 

12 Kasım 2025 Çarşamba

12 Kasım - Edinburgh'ta Günlük Hayat

12 Kasım 2025 Çarşamba 0

 Bizim aileye bakarsanız hayat 06:00'da başlıyor Cathy için. Ama aşağı yukarı bir saat sonra başlayan aileler de var. Bizimki biraz ekstrem çünkü en geç 07:30 gibi çıkmak zorunda olduğumuz bir kursumuz olduğundan Cathy hemen kahvaltımızı hazırlar, ardından bitmek bilmeyen çamaşır faslına geçerdi. Kahvaltıları bizim alışkın olduğumuzun aksine mısır gevreği, süt, kızarmış ekmek, tereyağı, reçel, çay (ama ne çay... Sıcak suya çay poşedini şöyle bir değdirip üstüne süt boca ediyorlar. Benim çayım için lütfen poşeti içinde bırakın diye her seferinde söylüyordum da neyse sonradan öğrendiler), portakal suyundan (bak ama bu çok lezzetliydi.) oluşuyor.

İşe ve okula gidiş için hiç servis görmedim. Çoğu insan arabayı tercih etmiyor, çünkü şehir merkezinde çok az park yeri var ve park ücreti ödeniyor. Çok merkezi yerlerde (Old Town veya Princes Street Garden gibi) saati 8-9 pound arasında. O yüzden insanların tercihi Lothian otobüsleri veya çoğunlukla bisiklet. Öğrenciler de otobüsle gidip geliyorlar çünkü ücretsiz yararlanıyorlar. Edinburghta gerçekten çok güzel bir otobüs ağı var. Duraklar birbirine çok yakın ve en fazla 10 dakika bekleyerek otobüse binebiliyorsunuz. Hatta gece otobüsleri de var ve örneğin hattınız 3 ise bu geceleyin N-3 adını alıyor. Her 5 dakikada bir değil de gece 12- sabah 4 arası saat başı kalkıyor. Sabah 4'ten itibaren yine normal düzenine dönüyor. Yollar genelde tek şerit, gidiş ve gelişten ibaret. Sadece Princes Street, Queen Street ve Lothian Road çok şeritli, onun dışında şehirdeki tüm yollar, eski dokuyu bozmamak adına sadece gidiş ve geliş yolundan ibaret. Elbette bu özellikle sabah ve akşam saatlerinde yoğunluğa neden oluyor. Ev ile kurs arasındaki 7 kmlik yolu otobüsle 1 saatte gitmeme neden oluyor bu yoğun trafik. Ama otobüslerde ücretsiz wifi var veya etraf çok güzel, o yüzden her yere baka baka gidiyorum ben. 

Okullarda forma giyiliyor. Gri pantolon veya etek, beyaz gömlek ve okul logolu kazaklar giyiyorlar. İşe giden bir takım elbiseli Allahın kulunu görmedim. Jean, rahat pantolon ve asla topuklu ayakkabı yok. Özellikle old town arnavut kaldırımıyla döşeli olduğundan, diğer yerler de ıslak ve yapraklarla dolu olduğundan düz ayakkabı ve bot giyilebilecek en ideal ayakkabı çeşidi. Bir de yağmurda asla şemsiye kullanmazlar çünkü rüzgar olmadan yağmur olmaz, rüzgarsız havası olmaz.

Öğle yemekleri bizim gibi kuvvetli değil, minik bir sandviç, kahve, meyve veya yoğurtla öğle yemeklerini yiyorlar. Sağlık problemi olmadığı takdirde obez insanla karşılaşmanız olası değil bu yüzden. Zaten sağlıklı besinlere ulaşma açısından hiç bir sıkıntıları olmadığı için obezite de görülmüyor.

Bizim evde akşam yemekleri cidden aşırı sağlamdı. Her akşam mutlaka ama mutlaka tavuk, balık veya kırmızı et yiyoruz. Yanında salata, içecek ve eğer uslu bir çocuk olursak tatlı veriliyor. Kursla anlaşmaları akşam yemeğinin iki çeşit olması üzerine. Ama Cathy evde baktığı çocuklar için veya vakti varsa hazırladığı çorba varsa onu da içiyoruz ki tek çeşit çorbası bile dolu bir öğün kadar doyurucu.

Akşamları ise genelde ben evde kalmayı tercih etsem de mahalledeki insanlar yerel publara gitmeyi tercih ediyorlar. Mahalle kahvesi gibi, herkes birbirini tanıyor, biliyor. Şehir merkezindeki publar ise genelde üniversite öğrencileri veya turistler için. Daha kalabalık ve pahalı. Biz gidersek genelde The Old Bell Inn'i tercih ediyorduk. Mahallemizin pub'ı 😀   

Sosyalleşmeler de burada bolca oluyor. Arkadaşlar ve aileler birbirlerni genelde evlerde ağırlamıyor, onun yerine pub ve restoranlarda buluşuluyor. Birbirine habersiz gitmek yok, aileniz bile olsa. Komşuluk ilişkileri de burnunu fazla sokmadan, günaydın, günaydın şeklinde. Ama evinize siz yokken biri girmeye kalkarsa tüm mahalle seferber oluyor, insanlık adına size ve evinize yardım ediyorlar.

Bir diğer değinmek istediğim konu da temizlik. Evlerde ayakkabı veya terlik kullanımı evin hanımına göre değişiyor. Biz alt katta akayyabı konusunda serbesttik ama üst katlara mutlaka terlik ile çıkmaz zorundaydık. Elbette bu bana ters olduğu için ben hep terlik tercih ediyordum. Ancak alt katın pisliğini üst kata çıkarmamak mümkün değildi ve temizliği çok severim diyen Cathy sadece küçücük bir elektrik süpürgesi ve vileda ile temizlik yaptığından ben odamı Türkiyeden getirdiğim kolonya ile ayrıca temizlemezsem asla rahat edemiyordum. Evet, odamın zeminini kolonyalı pamukla temizliyorrdum ve çıkan kiri size anlatamam. Güya haftada 3 kere temizleniyordu odam.

Dahası, bulaşık yıkanırkenki şokumu size anlatamam. Deterjanla yıkadıkları tabakları sudan geçirmeden bulaşıklığa koyduklarını gördüğümde gözlerimi kocaman açıp hayretle sormuştum David'e, sudan geçirmeyecek misin diye? Yoo, bezle siliyorum ya 😟O günden sonra yalvarmaya başladım bulaşığı ben yıkıyayım, siz tüm gün çok yoruluyorsunuz diye. Ah maalesef çok nadir gerçekleşti bu. David kaytarmamk için hep tamam diyordu ama Cathy'nin elinden bulaşığı almak çok zordu.

Güvenliğe gelirsek... Gecenin 3'üne kalmazsanız her yer güvenli. Niddrie, Craigmillar, Pilton, Muirhouse toplu konutların yoğun olduğu bölgeler olduğundan bir tık dikkat etmek gerekir ama Niddrie hariç bu 3 bölgede uzun süre bulunmama rağmen başıma olumsuz bir şey gelmedi. Elbette Princes Street, Old Town her zaman cıvıl cıvıl olduğundan ekstra dikkat gerekir ama burada bulunduğum sürenin %80'ini bu iki yerde geçirdim, her şey yolundaydı.

Sonuç olarak seni seviyorum Edinburgh, bana hep çok iyi davrandın 💓

11 Kasım 2025 Salı

11 Kasım - Festival Theatre, Pierre Hermé, Noel Paketlemesi

11 Kasım 2025 Salı 0

 


Günaydın Edinburgh! Saat 07:43'te hava böyle. Havanın karanlık, yağmurlu veya soğuk oluşu zerre umrumda değil, tertemiz hava, musluk suyundan içme suyu kalitesinde suya ulaşmak cildimi ve saçlarımı hayallerimin ötesinde değiştirdi. Burada yaşlanılmaz dediysem kaynak götüm değil elbette.

Bugün çok sevgili Kathyrn, kursa giderken otobüsle önünden geçtiğim bir tiyatronun içini gezmemiz için bir program ayarlamıştı. İşte daha önce bahsettiğim Kaplan Language School'un bir öğretmen eşliğinde yapılan programlarından biriydi bu etkinlik. Kişi sınırlaması olduğundan duyar duymaz Erika, ben, Ashya kayıt yaptırdık. Ders bitiminde Kursun önünde buluşup yaklaşık 30 kişi yürüyerek St. Andrew Square'dan tiyatronun bulunduğu Nicholson Street'e 20 dakikada vardık. Otobüsle 16 dakika. Valla sistem sizi yürütmek üzere kurgulanmış gibi. Lothian Buses sağolsun, her gün sayesinde 10.000 adımdam aşağı atmıyorum neredeyse 😀

Tiyatronun dışarıdan görüntüsü, içerideki dizaynı ile inanılmaz bir tezatlık halinde. Ben içini görmeseydim asla ama asla öyle büyük ve tüyleri diken diken edden bir sahne ile karşılaşacağımı düşünemezdim:


1892 yılında ilk açılşı yapılan tiyatro, o zamanlarda 270.000 nüfuslu şehirde 3.000 kişilik oturma kapasitesine sahipmiş. Kabaca hesaplayalım, 5.800.000 nüfusa sahip Ankara için yaklaşık 65.000 kapasiteli bir stadyum oranına sahip. Evet, ülkenin sanata düşkünlüğünü buradan bir daha anlayabiliriz. Ulaşamayacağımız ve giderek uzaklaştığımız kültür seviyesine uzaktan gözümüz yaşlı el sallayalım. 

1911 yılında çıkan bir yangın sonucunda, 3.000 kişinin tahliyesi sadece 2,5 dakika sürmüş. Aklınıza Bolu Kartalkaya'daki Otel Katliamı gelsin hemen. 1911 yılında 3.000 kişinin tahliyesi 2,5 dakika sürerken şerefsizlik ve bilimum aşağılık unvanların pınarından kana kana içenlerin sahibi olduğu otelde kalan 78 masum insanımız cayır cayır yanarken bundan 110 yıl önce çıkan yangında sadece 3 kişi vefat ediyor. Allah 7 sülalenizin belasını versin. Çok şükür ki bu boktan daha az değerli oluşumlar gün yüzü göremeyecekler! 

Sinirlenmicem, sinirlenmicem. Elde değil ama... Neyse, daha sonra koltuk sayısı 1.915'e düşürülmüş.


Tiyatronun sahip olduğu olanaklar o kadar geniş ki, Marry Poppins'i bilir misiniz? Sihirli güçlere sahip bir dadının, Banks ailesinin küçük çocuklarına bakma görevini üstlenmesiyle birlikte onlara bambaşka bir dünyanın kapılarını aralaması danslar ve müzik eşliğinde ve bir renk cümbüşü içinde anlatıldığı bir çocuk kitabı kendisi.


İşte bu videoda görebileceğiniz gibi uçmasını sağlayacak teknik ekipmana sahip kendisi.

Bu güzel etkinlikten sonra alışverişimi yapıp Cathy'ye söz verdiğim noel hediyeleri paketlemesini yaptık birlikte. Tam 2 saat sürdü sadece Lillie'nin hediyelerinin paketlenmesi.


Böyle kocaman 3 alışveriş torbası büyüklüğünde kıyafet almış Cathy torunu için. Noel gelene kadar benim odamda duracak paketler. Diğerleri küçük olduğu için onları bakşa yerde muhafaza edecek Cathy. Şanslı minik 😍 Aslında bu akşam St. Giles Cathedral'inde konsere gidecektim ama gideceğimi unutup Cathy'e söz verdiğim için onu başka bir zamana ayarladım. Neyse ki konser ücretsizdi 😄 

Paketleme bittikten sonra, Cathy bana Agatha'nın Fransa'dan hediye getirdiği Pierre Hermé marka macaronlardan ikram etti. Ben bilmiyordum, ama cafe fernando isimli web sitesinde;
Vogue dergisininTatlı Dünyasının Picasso’su”, The Guardian’ın “Modern Pastacılığın Kralı” ve New York Times’ınMutfağın İmparatoru” olarak adlandırdığı Pierre Hermé, bu övgüleri sonuna kadar hak ediyor. Kısacası o, dünya üzerinde yaşayan en büyük Fransız tatlı ustası.

olarak anlatıyor ki macaronu yediğimde bu bilgiye sahip olmasam da böyle derdim. Biz macaron yemiyormuşuz arkadaşlar. Bize A101 kalitesizliğinde sentetik ürün yediriyorlarmış meğersem.


Kodumun ülkesinde bir düzgün insan annem var galiba. Öyle yoz bir düzen.

10 Kasım 2025 Pazartesi

10 Kasım - Agahta'nın Gelişi, Berties's Proper Fish & Chips, Minik Şehir Gezintisi

10 Kasım 2025 Pazartesi 0

 Önceliğim sensin Ata'm, canım Ata'm, kadınların hak ettiği değeri bizlere altın tepside sunan, benim şu an okumama, çalışmama, medeni hakların hepsini kullanmama yol açan Ata'm. Ruhun şad, mekanın cennet olsun. 

Gelelim, bugünümün nasıl geçtiğine... Dün akşam ben yattıktan sonra gelmiş Agatha, yeni öğrencimiz. Zaten ev gidip gelenlerle dolu. En son Fransız arkadaşı gönderdikten sonra yeni bir Fransız öğrenci daha geliyor, benim kursuma gidecekmiş o da. Yaklaşık bir ay önce Sultan'ın bana yaptığını şimdi de ben Agahta'ya yapacağım, ona şehri gezdireceğim 😀

Kahvaltıda tanuştık kendisiyle, ya dünya güzeli, miniminnacık bir genç kız. 22 yaşında, biyoloji mezunu, Grenoble şehrinde yaşayan, babasını yaklaşık 5 yıl önce kaybetmiş, kendinden küçük bir erkek kardeşi olan, sevgilisine sırılsıklam aşık, -ben onunle evleneceğim diyor-, dünya tatlısı, bıcır bıcır bir kız. 

Aldım bu minnoşu yanıma, başladım otobüs durağından itibaren anlatmaya. Kursun nerede olduğunu, hangi otobüslere binmesi gerektiğini, kursun daha önce gönderdiği online sınava girmediği için sınava gireceğini, bilgisayar götürmesi gerektiğini, çantasının fazla ağır olmaması gerektiği çünkü ilk gün Calton Hill'e tırmanacaklarını, öğle yemeği olarak sandviç malzemelerini alabileceğini, her şey için mutlaka izin alması gerektiğini, akşam 10'dan sonra mutfağın kapandığını (evet aile mutfağı kilitliyor), küçük atıştırmalıklarını odasına koyabileceğini, Cathy'nin tavrının başta sert ama yolu bilirsen nasıl yumuşacağını, arada küçük hediyeler alması gerektiğini kısaca o evde hayatta nasıl kalabileceğini anlattım.

Gezi rotamız da aynı Sultan'ın bana gösterdiği gibiydi. Edinburgh kalesi, Royal mile, oradan victoria street, okula giden yol, O dabir Harry Potter hayranı olduğu için elbette Victoria Street üzerinde bulunan Museum Context: Retailer of Harry Potter Merchandise'a da girdik. Tabi ki sıra bekleyerek.

Hahaha! Bu videoyu her izlediğimde çok gülüyorum. Seni öldürdüm Agahta, üzgünüm 😌

Sırlar Odası Açıldı!...

Yeterince gezdiğimiz için acıktık. Yine mutlaka yapınız diye tavsiye ettikleri Bertie's Proper Fish & Chips'e gittik.


Şöyle söyleyebilirim, popüler kültür ile alakası yok. Gerçekten kooocaman bir balık, yeterli patates kızartması ve tartar sosu ve Edinburgh'a özgü biralar ile yemeğin lezzeti arşa çıkıyor.


Edi restoranlarında elinizi kolunuzu sallayarak asla giremiyorsunuz. Kapı girişinde illa ki bir küçük masa var ve oranın önünde garson sizinle ilgilenene kadar beklemeniz gerekiyor. (10-15 saniye kadar bekleme süresi var zaten) Restoran boşsa sizi hemen alıp masaya yerleştiriyorlar, dolu ise rezervasyonunuz yoksa ister bekleyebilirsiniz, ister gidebilirsiniz, ister take away alarak masaya servisten biraz daha ucuza yemeğinizi alıp gidebilirsiniz. Tercih sizin.


Fotoğraf iştahınızı açtıysa bu fotoğrafa bakarak iştahınızı kapatabilirsiniz. Kral Charles'ın muhteşem eşi Camilla 😘

Gezimizi tamamlayıp, yemek, duş ve ödev işlemlerimi yapmak üzere evcağızımıza döndük...


9 Kasım 2025 Pazar

9 Kasım - Cramond Falls, Lauriston Castle, Huxley, Mary's Milk Bar

9 Kasım 2025 Pazar 0

 Bugün, bizim grupla birlikte, doğa harikası bir yere, ardından hayatımda görüp görebileceğim en sevimli ve en dolu dolu bilgiye sahip olduğum bir kaleye gittim. Hadi hep beraber bakalım bu güzelliklere. Planların hepsini benim yaptığımı söylememe gerek var mı? Yok tabi ki. O yüzden dolu dolu 😎😎

Molly'i böyle bırakıp gittim...

İlk durağımız Cramond Falls. Genelde çoğu yere gidiş için Princes Street Garden üzerinden otobüse binerdik ancak, burasının otobüs durağı biraz farklı bir yerde, Surgeons' Hall Museum'u hatırladınız mı? Hani Nicholson Street üzerinde bulunan? Link de veriyorum valla, bakın hizmette sınır yok! Hah işte tam o müzenin karşısında bir sokak var, oradan 47 nolu hatta binerek gideceğimiz yere güzel bir yolculuğu başlattık hep birlikte.


Güzel dediysem, gerçekten güzel. Mahallenin ve evlerin az katlı ve yemyeşil oluşuna hayran kaldım. Her an gökyüzünü görmenin ne kadar farklı ve insanı iyi hissettirdiğini yeniden keşfettim.

Cramonds Falls, Cramond Bölgesinde yer alıyor ama ben size şunu söyleyeyim. Birazdan fotoğraflardan da göreceksiniz, bu doğa harikasına bakan evlerde yaşayan aileler var. Evet, eviniz bir küçük ormana, şırıl şırıl akan bir şelaleye bakıyor. Yani ben, içlerinde yalnızca ben, şelaleye doğru yürürken yanından geçtiğim evlerin kocaman bahçelerine, o bahçelerde yer alan kış bahçelerine, oturma takımlarına baktığımda, evlerden huzurun ve mutluluğun oluk oluk aktığını hissettim. Nerelerde yaşayan insanlar var, bizim görmek için milyon milyon tl'ler harcadığımız evler, kilometrelerce gittiğimiz yollara gerek kalmadan ellerinin altında her şey. Elbette ben diyeceğim. Bunu ne bir İtalyan der, ne de Japon.

İsyan ettiğim refah seviyesi işte bu


Evinizin bahçesinden şu şelaleye baktığınızı düşünün. İşte isyanım bunaydı benim. Bize lüks olan durumların aslında müreffeh ülkelerde herkesin elinin altında olması.


Edinburgh'un en romantik yolu diyorlar ki yerden göğe haklılar.


Bu da biz 😋


Yürüdük, yürüdük, yürüdük. Birbirimize yapraklar fırlattık, yaprakların içine yatıp yuvarlandık. O gün hepimiz çocuklar gibi şendik. Zaten bana göre hepsi çocuk da...

Ardından bu güzel manzarada sandviçlerimizi yiyip bir sonraki durağımız Lauriston Castle'ye gitmek üzere otobüse bindik. Yazımın başında da söylediğim gibi, bilgisel ve görsel olarak gerçekten dolu bir kale gezintisi oldu benim için. Yaklaşık 4,5 saatimi harcadığım Edinburgh Kalesi'ni bile bu kadar sevmedim. Üstelik Edinburgh Kalesinden çok daha ucuza, 10 pounda rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz. Zaten rehber olmadan gezemiyorsunuz, kapı kapalı, sizi içeri rehber alıp birlikte geziyorsunuz.


Öncelikle böyle tatlış bir bahçemiz var, Edinburgh- Kyoto Dostluk Bahçesi. Erika bayıldı, kendi ülkesinden bir parçayı Edinburgh'ta gördüğü için. Japon mutfağı sanki burada hiç yokmuş gibi 😋 Rehberin başlangıç saatine kadar bahçede oyalandık.

Kalemiz normalde 16. yüzyılda inşa edilmiş, ardından gelen yüzyıllarda da eklemeleri yapılmış. 

Tabi ki bir sürü zengin ailelerin yaşadığı bu evin eşyaları ile birlikte görmek, aslında yaşamın nasıl olduğunu hayalinde belki yanlış canlandırma yapacağına; en doğrusunu görmeni sağlıyor.

Bu mantığın bir benzeri de Georgian House’ta vardı. Hem üst katlarda zenginlerin yaşantısını, hem de alt katta hizmetkarların yaşantısını görebiliyorsunuz. Fakirlerin merdivenleri bile düzgün değil, yamuk yumuk.


Yanlış hatırlamıyorsam ilk kalorifer tesisatlarından birinin kullanıldığı bir evmiş burası.

İşte burası da evde yaşayanların isteklerini karşılamak için konulan ziller.


Gizli geçit bile varmış ehi ehi!

Kasım ayına geldiğimiz için güneşin batışı çok hızlı olmaya başladı. Artık şehre dönelim dedik, akşam yemeğimi kaçıracağım çok belliydi sabahtan. Zaten demiştim David’e. Birlikte şehir merkezinde bulunan ve Alice’nin tavsiye ettiği Huxley’e gittik. Cumartesi olduğu yer bulamadık ama bu fotoğraf çekmeme engel değildi elbette. 



Noel süslemeleri çok güzel değil mi? Onun dışında cuma ve cumartesi akşamları eğer rezervasyonunuz yoksa asla asla yer bulamazsınız. %95 diyelim hadi. Bu planlı programlı insanların arasında hayatta kalmak için onlardan daha planlı hareket etmek gerekir. Sözün özü yer bulamadık, dolaşa dolaşa bir hal olduk ve sonunda bir restoranda yer bulduk.

Ardından Grassmarkete gidip Mary’s Milk Bar’da güzel bir dondurma ısmarladık kendimize.

Süt ve süt ürünleri inanılmaz lezzetli bu ülkede. Eğer giderseniz, sütlerini bolca için, peynirlerini ve dondurmalarını yiyin mutlaka.

Ve muhteşem bir günüm daha bitti.

8 Kasım 2025 Cumartesi

8 Kasım - New College, Edinburgh Castle

8 Kasım 2025 Cumartesi 0

 Vay be, bir ay göz açıp kapayana kadar geçti bile dünyanın en büyülü şehrinde. Bu büyülü şehrin, en güzel manzarasına sahip olan yerine, Edinburgh Kalesi'ne ziyaretimiz var. Hadi birlikte her şeyini ıncık cıncık edelim.

Edinburgh Castle

Ama, kaleye girmeden önce, ziyaret edilmesi gereken bir kampüsümüz var. Hatırlarsanız bahsetmiştim, üniversitenin bolca kampüsü var ve "New College" denilen bu güzellik, The Mound'da [Edinburgh'un old ve new town'larını birbirine bağlayan yapay bir yamaç ve yol. New Town yapılırken temellerinden çıkarılan toprağın, 1765'te kurutulan ve günümüzdeki Princes Street Garden'ı oluşturan Nor Loch'a (cadı avı falan, hatırlayın) dökülmesiyle oluşturulmuştur.] Kaleye gelmeden görülebilecek bu güzelliğin içinde İlahiyat Fakültesi yer alıyor.



Ben artık Edinburgh Üniversitesi kampüslerinin içinde hayaletlerin dolaştığına inanıyorum 😀😀Üniversitenizin kampüsünün böyle olduğunu düşünsenize. O merdivenlerin sonundaki kapıdan yalnızca öğrenciler ve hocalar geçebiliyor ancak elbette bahçe tüm ziyaretçilere açık.


Solda görülen heykel de John Knox'un heykeli. (İskoç kilisesinin kurucusu, ilahiyatçı ve reform hareketlerinin öncüsü)

Kampüsün gece görüntüsü. Aslında saat 17:00 falan.

Şimdi, gelelim kalemize...

Kale, Castle Rock denilen, yıllaaaaar yıllaaaar önce aktif bir volkan olan dağın magmalarının sertleşmesi ile oluşmuş bir tepenin üzerinde yer alıyor. Fotoğraftan görülmeyen arka tarafında yaklaşık 80 metrelik uçurumlar var ve kaleye tek giriş old town'un en önemli caddesi the royal mile'dan olduğu düşünüldüğünde gerekli güvenliğin sağlandığı, kartal yuvası gibi bir konumda. Kale, 11. yüzyılda Malcolm III'ün saltanatından beri eklemelerle birlikte 1633'e kadar kraliyet ikametgahı olmaya devam etmiş, 15. yüzyıldan itibaren kalenin yerleşim rolü azalmış ve 17. yüzyılda esas olarak askeri garnizon olarak kullanılmış. Kalenin içerisindeki en eski ve günümüze kadar sağlam olarak gelen bina, St. Margaret Şapeli'ymiş.

Kale'ye giriş 19 pound. Evet, maalesef. 2,5 pound da sesli rehber için verebilirsiniz, vermeye de bilirsiniz. Eğer sesli rehber aldıysanız, bileti de online olarak almışsanız, mailinize bir link gelecek ve wifi bulunan bir ortamda telefonunuza indirmenizi tavsiye ederim. Biz bileti alırken bunu fark etmedik ve indirmesi mobil veriden biraz zaman aldığı ve çok veri tükettiği için bir yerden sonra ben sıkılıp bırakmıştım. 2,5 poundu havaya saçmanın en kolay yolu olmuştu benim için. Bileti 1-2 gün öncesinden almanızı tavsiye ederim, günlük bir ziyaretçi limiti var ve sonbahar mevsimi bile olsa az turist var demeyin, bu insanların çok planlı-programlı olduklarını da daha önce vurgulamıştım. Size tavsiyem, 13:00'ten önce giriş yapmanız, sebebi ise one o'clock gun. Yani aşağıdaki videoda göreceğiniz hadise:


Pazar günleri ve noel hariç her gün tam 13:00'te top patlatılıyor, 1861 yılından beri. Amaç da körfezdeki gemilerin saatlerini bu topun atılış saatine göre ayarlamaları. Şehre ilk geldiğimde duyduğum bu top sesi beni gerçekten korkutmuştu, cidden bir bomba patladı sanmış ve insanların nasıl böyle sakin kaldığına şaşırmıştım.

Ramsay Garden

 Kale'de çok fazla görülebilecek yer var. Bunlardan bir tanesi de tam kaleye giriş yapılan büyük alanın sağında yer alan bu güzel bina. 1800'lü yıllardan kalan bu güzel yapı günümüzde ağırlıklı olarak AirBnB ve öğrenci yurtları olarak veya konut olarak kullanılıyor. Yine ömre ömür katan yerlerden.

Evet, yine gelelim kaleye. Sitesinde kaç saat harcamak istediğinize bağlı olarak oluşturulan bir gezi planı var. 1 saatten 6 saate kadar değişen programları görebilirsiniz. Evet, o kadar büyük bir yer. Biz saat sıkıntımız olmadığı için tam 4 saatimizi harcamıştık. Eğer tam anlamıyla gezmek isterseniz 26 farklı mekan bulunmakta. Haritası da burada. Haritayı tavsiye ederim, ben gittiğimde her yerine girmek istediğim için üzerine işaretleme yaparak hiç bir noktayı atlamadan gezimi tamamlamıştım.

Statue of Earl Haig

Benim açımdan görülmesi kesinlikle gereken yerler, St. Margaret Chapel, (çünkü en eski yapı bu)


Şapelin içi oldukça sade

Hapishaneleri,


Mahkumların öğün miktarları

Evet, mahkumların öğün miktarları: 1 litre bira, 680 gram ekmek, 340 gram et, 2 günde bir 1 su bardağı bezelye, 110 gram tereyağı, 170 gram peynir, eğer Amerikalıysanız günde bir  somun ekmek. Günümüzdeki TR simülasyonunda yaşayan bir vatandaştan daha iyi beslenen suçlular... Elbette ilgimi çeker.

Müzeler
İçersinde yer alan çeşitli müzeler,

Uzun bir sıra bekleyişi sonunda ulaşacağınız ve fotoğraf çekiminin yasak olduğu İskoç Kraliyet Tacının bulunduğu mekan, 

Birbirinden güzel binalar,


Binalar,



Binalar...


Kale içi yapılar,

Kaledeki yapılar,


Dünya güzeli Edinburh'un görüntüsü... Dümdüz bir şehir olduğunu bir kaç kere söylemiştim değil mi?


Kale, günlük ziyaretçilerin yanı sıra Ağustosun ilk haftası Military Tattoo (hayır, dövme değil. Hadi artık bira içmeyi bırakın ve kışlalarınıza dönün anlamına gelen "doe den tap toe" ifadesinden geliyor) gösterisi var. Ağustos ayındaki gösterinin biletleri bir yıl önceden ekim-kasım gibi satışa çıkartılıyor ve fiyatlar 52-1150 pound arası. Çok planlı insanlar olduğunu söylemiştim, değil mi?


Benim gibi bir pintinin bile 50-60 pound verebileceği bir etkinlik bu:


Bunun yanı sıra, kasımın son haftası ile ocağın ilk haftası arası "Castle Light: Fire and Ice" gösterisi oluyor. Akşam karanlığından sonra kale ışıklandırılıp ziyaretçilere açılıyor.


Çocuk 11, yetişkin 18 pound. Size kalmış, benden söylemesi. 

 
◄Design by Pocket