Evet, işte bir rüyamı daha gerçekleştirdiğim deneyimim...
19 Ekim'de ziyaret ettiğim ve hayran kaldığım Royal Botanic Garden'a akşam 18:30 gibi yeniden geldim, bu sefer ışık ve ses gösterisi izlemek için. Bahçe gündüz ücretsiz, normal ziyaretler için ve 17:00 gibi de ücretli (25 pound) hale gelerek bu ziyafeti sunuyor.
Söyleyeceğim pek bir şey yok aslında, çektiğim videoları kesmek de istemedim. Bu güzelliği başından sonuna kadar yaşamak istiyorum.
Bir yerde yürüdüğünüz yollarda çiçekler açıyor, bir yerde topraktan fışkırmış hediye paketleri ile karşılaşıyorsunuz.
Bir anda lazer gösterisi ile eğlenip bir binanın ışıklarla sanki sinema sahnesine dönüşünü izliyorsunuz.
Haliyle ilgili tepe noktada tutmalarında üstlerine yok. Her bölümde, o temaya ait müzikle ortamı destekliyorlar. Yarısında yakaladığınız ambiansı biraz bekledikten sonra en başından yakalayıp izlemek gerekiyor. Ha bu şikayet olabilir mi? Asla!
Zaten oradan ayrılmak istemeyeceğiniz için dönüp duran müzikleri dinlemenin benim açımdan hiç bir sakıncası olmadı.
Sadece tek şikayetim, kıyıya çok yakın olduğumuz için nemi biraz fazla hissetmem oldu. Beremi çıkarında üşüyüp, geri giydiğimde buhar fışkıran yüzüm nedeni ile gözlüklerim buharlanıp durmuştu.
Kocaman bir çember çizdikten sonra bu güzel gösterinin sonuna gelmiştim. Çıkışta çok güzel yemek stantları kurmuşlardı ancak beni evde bekleyen leziz mi leziz somon patates yemeğim bekliyordu.
Beklediğim otobüs bir türlü gelmeyince eve yürüyerek, inverleith'in güzel evlerinin içinde yaşayan insanların hiç kapatmadıkları perdeleri sayesinde evlerin içini izleyerek (evet, en büyük zevkim budur) kendime bir yarım saat daha ziyafet çektim.
Burada insan yaşlanmışyor, cildi pürüzsüzleşiyor, kafasından saç fışkırıyor... Ölmek, bu imkanlara yapılan en büyük hakaret...
Canım Edinburgh'um...


.jpeg)
.jpeg)
.jpeg)

0 yorum:
Yorum Gönder