Yaklaşık 500.000 kişilik nüfusu olan Edinburgh'ta her canlı için yer var. Genel olarak Türk insanının aklında, yarımada insanlarının çok soğuk varlıklar oldukları düşünülür.
Hayır! Onlar asla işlerinize burunlarını sokmazlar. Asla ne zaman evleneceksin, kilo mu aldın, sevgilin var mı gibi kaba saba, özel alanınıza giren tek bir soru sormazlar. Misafirlerini 10 çeşit yemeğe boğmazlar belki ama kişisel alan sınırı, toplumsal terbiye üst düzeydedir. Belki kendi toplumlarından veya dinlerinden veya ırklarından olanlara daha hoşgörülüdür diyebilirsiniz, onlar genelde siyasetçilerdir. Doğrudur, AB ülkesinde yaşayan beyaz ve hristiyan ırkı kayırabilirler ama onlar siyasetçi. Ahlakın olmadığı kesimden bahsediyoruz. Ama bizim konumuz, Edinburgh.
Edinburgh, tarihi sokaklarıyla dışarıdan bakıldığında biraz ciddi, biraz ağırbaşlı bir şehir gibi görünebilir. Ama içine adım attığınız anda bambaşka bir hava sarar etrafınızı. Çünkü Edinburgh, yaşayan her bireyin kendine ait bir alanı, bir söz hakkı ve bir güvenlik hissi olması gerektiğine inanan şehirlerden biridir. Yani burada gerçekten “herkes için yer vardır.”
Edinburgh’da çocuklar sadece şehrin küçük sakinleri değil; kent planının bir parçası olarak toplumda yer alır. Parklar, oyun alanları, müzelerdeki interaktif bölümler, aile dostu kafeler… Hepsi oldukça yaygın bu şehirde. National Museum of Scotland’daki çocuk galerileri, minik ziyaretçilerin hem eğlenip hem öğrenmesi için tasarlanmıştır mesela. Sadece müzeler değil, şehrin dört bir yanındaki community centre’lar çocukların sosyal etkinliklere katılmasını teşvik eder haldedir. Kütüphaneler de çocuk kitap kulüpleri ve “storytelling time” etkinlikleriyle sürekli dolup taşıyor burada. Edinburgh’da ebeveynler çocuklarıyla şehirde dolaşırken hiç zorluk çekmezler; kaldırımlar geniş, toplu taşıma uygun ve çoğu mekân bebek arabası dostudur. Çocuklara gösterilen bu saygı şehrin en sıcak taraflarından biri.
Edinburgh, üç büyük üniversiteye (University of Edinburgh, Heriot-Watt University, Edinburgh Napier University) ev sahipliği yaptığı için genç nüfusun enerjisiyle dolu. Öğrencilere saygı sadece “kampüs yaşamıyla” sınırlı değil; tüm şehir gençlerin varlığını kabul ediyor ve destekliyor. Kafeler, çalışma alanları ve kütüphaneler gençlerle dolu ve çoğu mekân öğrencilere indirimler sunuyor. Sanat, tiyatro ve müzik festivallerinde gençlerin üretimlerine özel alanlar ayrılıyor. Şehir içi ulaşımda öğrenciler için makul fiyatlı seçenekler var. En önemlisi de gençlerin kendilerini ifade etme hakkına duyulan saygı. Edinburgh, gençlerin fikirlerini, giyimini, duruşunu sorgulayan değil; onları olduğu gibi kabul eden bir yer.
Edinburgh’da hayvanlar gerçekten şehrin saygı gören sakinleri arasında. Köpekler parklarda özgürce koşar, kafelerin çoğu “dog-friendly” tabelalarıyla kapılarını onların pati izlerine açar. Şehirde sokak hayvanı görmek neredeyse imkânsızdır; hayvan refahı konusunda düzenlemeler ve denetimler oldukça güçlüdür. Holyrood Park’taki kuğulara, Arthur’s Seat eteklerindeki tilkilere ve Royal Botanic Garden’daki kedi ziyaretçilere saygıyla yaklaşılır. Sıklıkla toplu taşımalarda kedi, köpek ve insan birlikteliklerini görebilirsiniz. Veteriner hizmetleri yaygın, barınaklar ise eğitime, sahiplenmeye ve hayvanların mutluluğuna odaklanır. Kısacası Edinburgh’da hayvanlar yalnızca varlığı tolere edilen canlılar değil, hayatın doğal ve sevilen bir parçasıdır.
Bu şehirde herkesin yeri var da bir bana yer bulamadın EDINBURGH!





0 yorum:
Yorum Gönder