19 Ekim 2025 Pazar

19 Ekim - Royal Botanic Garden, Inverleith Bahçeleri, Granton

19 Ekim 2025 Pazar

 Her ne kadar sıcak, samimi ve hoş sohbet olmaya çalışsam da Cathy ile aramızdaki buzları bir türlü eritemiyorum. Türkiye'den gelirken hediye olarak nazar boncuğu ev süsü, kızı Claire için (şimdi sevgilisi ve kızı ile birlikte başka bir evde yaşıyorlar ancak ben gitmeden önce gelen bilgi formunda güncelleme yapmadıkları için Claire sanki oradaymış gibi ona da hediye almıştım) kolye, Türk kahvesi, cezve, kahve fincanı takımı, lokum götürmüştüm. Biz kahve içmeyiz deyip kahveyi atmıştı, kolyeyi de tarzım değil ama teşekkürler diye bir kenara bırakmıştı. 

Tabi bununla da bitmedi, asla ama asla kendimin aldığı sandviç malzemelerini buzdolabına koyamıyor, buzdolabından alamıyor, koymak ve almak için Cathy'nin gelmesini bekliyorduk. Yemekte 2 Suudi öğrenciyle göz teması kurarak konuşuyor, benimle asla uzun sohbetler etmiyordu. Ben yalnızca David ile rahatça konuşabiliyordum. Doğum günü 15 ekimdi, aldığım hediye, doğum günü kutlaması, her akşam üstü eve geldiğimde baktığı afacan çocukların onu canından bezdirdiğini ve yorgun olduğunu gördüğüm için her seferinde sorduğum yardımcı olmamı ister misin soruları, bırak da bu akşam bari bulaşığı ben yıkayayım diye tekliflerim hep red ediliyordu. 

Belki, diyordum, o kadar uzun süredir bu işi yapıyorlardı ki, mutlaka zaman içerinden türlü olumsuzluklarla karşılaşmışlardır, belki de bu kuralları bir kere esnetmeleri daha sonra toparlamalarını zorlaştırıyordur. Ama ben de çocuk değildim ki, bu kurallar özellikle 18-20'li yaşlardaki gençler için geçerli olabilirdi ancak ben gayet olgun bir yaştaydım ve her şey hakkında izin almayı bırak, bari biraz daha sohbet et yavrum ya. Sonuçta hebele hübele İngilizcesi yok bende, ben konuşuyorum. Yok anam, aşamadım...

İşte yine böyle bir güne uyandım derken, sabah kahvaltıda sadece David'in olduğu görünce sevindim. Bana ekstradan bir yumurta daha verdi sabah kahvaltım için. Bir de pastırma 😀 Bir an sanki fakir bir köleyim de sahibim beni ödüllendirmiş gibi oldu ama belki de olmadı, durum cidden öyle gibi duruyor. Eski şarkılardan, çocukluk hayatından konuştuk kahvaltı boyunca. 5 kardeşin en küçüğü David olduğu için, anne-babasına sesini duyurmak adına hep bağırdığını, sesinin de ölçüsünün asla kalmadığını, artık hep yüksek volümle konuştuğunu anlattı bana. İşte böyle olun, canımı yiyin... Her fırsatta onlara diyorum, yaşlarınız benim anne-babama çok yakın, sizi Edinburgh'taki ailem olarak görüyorum diye.

Neyse, bu kadar iç dökme yeter efem. Bugünkü istikametimiz boşuna cennet demediğim Edi'nin bir başka cennet köşesine, Royal Botanic Garden'a gidiyoruz.


1670 yılında tıbbi bitkiler yetiştirmek için bahçe olarak başlayan bu güzellik zaman içinde İskoçya bölgesinde her biri kendine ait özel koleksiyonu olan 4 farklı botanik bahçesine evrilmiş. Zaman içersinde Edi'nin çeşitli bölgelerine taşınan botanik bahçesi 1900'lere gelirken şu an bulunduğu yere gelmiş artık. 


70 dönümlük bir alana yayılan bahçeye giriş ücretsiz. İçerisinde Rock Garden, the Alpine Houses, the Woodland Garden, the Pond, the Arboretum, the Chinese Hillside, Rhododendron Collection, Scottish Native Plants Collection şeklinde birbirinden farklı kompozisyonda bölümleri yer almakta.


Hem yürüyüş yolları olan hem de ailenizle vakit geçireceğiniz, yılın belli dönemlerinde belli atraksiyonlara da ev sahipliği yapan bir bahçe burası. Edi rüzgarlı bir şehir, burası da kıyı şeridine bir tık yakın olduğundan çok rüzgarlı havalarda ağaçların devrilme riski olduğunda bahçe kapatılıyor.


Çeşit türlü kuşlar, sincaplar da var bitkilerin yanı sıra. Edi her türden yaşayan varlığı kucaklayan bir şehir. 


Ben de bulduğum her banka oturdum, her yerin fotoğrafını çektim, insan olduğumu ve yaşadığımı anladım.


Galiba böyle bir bahçeyi gezmek için sonbahar en uygun mevsim. O renk geçişleri, serin ve berrak hava... Ya yemin ederim adamlar cennette yaşıyorlar. Hiç yurt dışına çıkmayan birisi için bizimkine cennet vatan demek çok kolay. Esas cennet burası bana göre. Cahilliğin, sefaletin içinden gelerek aydınlanmayı yaşayan, ben aydınlanıyorum evet ama sadece benimle olmaz, tüm ulusun aydınlanması gerekiyor diyerek kendi aydınlanmasını yaratan bir ulustan bahsediyoruz.


 Ve bu duygularını asla kaybetmiyorlar. Hâlâ göğüslerini gere gere İskoç etekleriyle dolaşan çok sayıda erkek var. Biz yerel kıyafet olgumuzu çoktan yitirdik mesela. Kimseyi folklorik kıyafetleriyle gün içerisinde dolaşırken görmüyoruz ama burada bolca var. Ve başta garipsesem de sonradan o kadar gözüm alıştı ki...


Herhalde 1000 tane foto çekmişim, çünkü çok büyük bir alan.  Bence hak ediyor...


İnsanın da, hayvanın da, bitkinin de şanslısı var. Bir bizdeki yaşam kalitesine bakın bile demiyorum, en azından öldürme/tecavüz etme/yakma olayları yok. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ne hali varsa ona göre güzelce, birbirine ilişmeden yaşıyor işte. İstenilince nasıl oluyormuş??


Ha bir de, şunu da söylemek istiyorum. Buraya gelirken botlarımı temizlemeyi unutmuşum. Hava ve yağmur o kadar temiz ki, yağan yağmurdan botlarım yeni cilalanmış gibi gıcır gıcır oldu. yağan yağmur evlerin camlarını ve arabalarını kirletmiyor. İçme suyu gibi tertemiz olduğundan sessiz sedasız buharlaşıp gidiyor.


Bu fotoğrafı da çiçekleri çok seven, her hafta kendine yeni çiçek alan Cathy ile aramda neden oluştuğunu bilmediğim buzları eritmek amacıyla saksı çiçeği (aldıktan sonra evin herhangi bir yerinde göremedim) aldığım cafede çekmiştim.


Botanik bahçesinin yanında, sanki yanında kocaman ağaçlarla örülü yer yokmuş gibi bir de Inverleith Park var, gelmişken orayı da göreyim demiştim. Ne yürüme azmi varmış bende ya Rab! İnsanlar mangal yakmıyor efendiler! Bu alanda mangal yakan tek bir insan yok!

Eve döndük mü? Yoooo! Zaten bilet hakkım sınısız, o parayı çıkarcam ben kardiş. O nedenle, hattın gittiği yere kadar gideyim bakalım ne görcem dedim. İşte bu güzelliği gördüm:

Granton

Bu evlerin karşısında deniz var! İnsan burada ölürse ayıp eder, gerçekten.


Tabi ben yine soğuk üfff diye botlarımı, beremi, atkımı çekmişken benim İskoçlarım denize giriyor 🥶

Bu da Lothian otobüsü. Elektrikli, sessiz, iki katlı (hepsi değil, tek katlıları da var), size doğru saygıdan eğilen otobüsleri.


Sol taraftaki yuvarlak şey kredi kartı okuyucusu, yanında daha yukarıda bir bölme var, orası da ridacard için. Tam çekememişim ama, olduğu kadar.


Molly panterini severken ben...


 

0 yorum:

 
◄Design by Pocket