30 Kasım 2025 Pazar

30 Kasım - Rosslyn Chapel

30 Kasım 2025 Pazar 0

 Bir şapel düşünün ki, bağlantısı ispatlanamasa da Tapınak Şövalyeler, Kutsal Kase, Masonluk terimleriyle birlikte, kesin bilgi ile de cinayetle birlikte anılsın. İşte bu günkü ziyaretimiz entrika, kıskançlık, gizem ile harmanlanan Rosslyn Chapel'e.

Ama önce gökkuşağı ile bize günaydın diyen Edinburgh'a biz de yükses sesle bir günaydın diyelim: GÜNAYDIN EDINBURGH!


Rosslyn Chapel, Edinburgh'tan birazcık uzakta, yaklaşık 11 km. kadar. Ben otobüs ile gittiğimden Edinburgh'un kırsal kesimini otobüs eşliğinde izleyerek vardım Şapele. Gitmeden önce sitesinden online bilet aldım (11,5 pound), küçücük şapeli 90 dakikalık ziyaret bölümlerine ayırdıklarını gördüğümde açıkçası şaşırmıştım, tini mini yere 1,5 saat biraz fazla değil mi kardeş diye. 

Değilmiş! Binanın dışındaki ayrıntılara bakmak bile neredeyse 30 dakikamı rahat aldı benim. İncelikle oyulmuş taş işçiliği tuhaf sembollerle bezeli, her hikâyenin ardında kadim tarikatlar var, hatta bunu insan yapmış olamaz, kesin uzaylılar var bile diyebilirsiniz.

Dışı böyleyse içi nasıl olacak kim bilir diye girdim. Aslında, itiraf edeyim, Rosslyn Şapeli hakkında tek bildiğim Dan Brown'un kitabı olan "The Da Vinci Code"da adı geçen ve filminde de yer alan bir şapel oluşuydu. Ancaaaak, şapele girerken alacağınız bilgilendirme kitapçığı ile başınızı asla yere eğmeden, tavandaki her bir ayrıntıyı incelemeniz gerekiyor. Çünkü şapel o kadar çok esrarengiz ayrıntı ile dolu ki. 


Şimdi, önce size Chladni desenleri hakkında kısa bir bilgi vermem gerekiyor. Bir plaka üzerine kum koyup belli bir frekansta onu titreştirdiğiniz takdirde titreşime bağlı olarak bir şekil oluşturacaktır. Kiliselerde müzik çalmanın yasak olduğu devirde, mimarları şapelin her tarafını bu Chladni desenleriyle kaplayarak sessizce baş kaldırmış ve bu desenlere göre müziğin kodu çözülmüştür:


Bunu öğrenince oturma ihtiyacı hissetmiştim, zira şifre muazzam ötesiydi. Çünkü yapıldığı esnada bu bilinmiyordu.

Cinayet sebebi sütun

Ve bir de cinayet hikayesi var: Rosslyn Şapeli'ni inşa ederken, usta duvarcı ilham almak için Roma'ya gitmiş ve çırağından, dönüşüne kadar talimatlarını yerine getirmesini istemiş. Ancak çırak hırslı bir genç olduğundan, tasarımları değiştirmeye başlamış ve şu gördüğünüz sütunu kendisi yapmış. Bunun usta duvarcıyı etkileyeceğini sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. 

Usta duvarcı, bu sütunun kendi eseri olamayacak kadar güzel olduğunu görünce kıskançlıktan kudurmuş. Çırağı öfkeyle öldürmüş. Bunun gerçek mi yoksa kurgu mu olduğunu kimse bilmiyor. Ancak hikayeyi destekleyen bazı kanıtlar var. İlk olarak, alnında gizemli bir kesik olan genç bir adamın oyması var; bu, muhtemelen ölen çırağı simgeliyor. İkincisi, tarih kitapları bize şapelin inşasının bir noktada şiddet içeren bir eylem nedeniyle ertelendiğini söylüyor. Bu yetenekli çırağın hayatına devam etseydi neler yaratabileceğini kim bilebilir? Ayrıca DNA sarmalına benzeyen figürü çıkar nerden biliyordu? Tamam, bu biraz zorlama oldu.


Bu kadar spekülasyonun yanı sıra bir de tapınak şövalyeleri bağlantısı olduğu iddia ediliyor. Şapelin içersinde gizli bir odanın var olduğu, Tapınak Şövalyelerinin sembollerinin olduğu iddia ediliyor ancak günümüzde her şeyin için gören aletlerin bu gizli odayı bulamaması da hıh yani 😊


İşte Da Vinci Code'un çekildiği oda.

Küçücük şapel, başta çok fazla dediğim 90 dakikayı sünger gibi emdi. Tavana bakmaktan boynunuzun tutulacağı ama ağzınızın da eş zamanlı olarak hayretten kapanmayacağı bir şapel burası. 

Şapelin yanında inen yol boyunca gittiğinizde Rosslyn Castle'ın yıkıntılarına ulaşırsınız. Şapelde şaşırmalara doyamayan ben, kaleyi görünce de şaşırmıştım:





29 Kasım 2025 Cumartesi

29 Kasım - Bir Şehrin Gökyüzüyle Kurduğu İlişki: Gri Ama Huzurlu

29 Kasım 2025 Cumartesi 0

 Edinburgh’a ilk geldiğim gün, gökyüzünün rengine uzun uzun baktım. Griydi — öyle sıradan bir gri değil, kendi içinde binlerce tonu olan bir gri. İlk başta eksiklik gibi geldi bana; sanki şehir renklerini unutmuş gibiydi. Oysa birkaç gün sonra fark ettim: burada mavi gökyüzü bir ödül değil, nadir bir misafir. Asıl kalıcı olan gri. Ve o griliğin içinde bir sessizlik, bir kabul duygusu var. Edinburgh'tan yıllar yıllar önce Londra'yı görmüştüm. Londra da aynı girliğe sahipti yeri geldiğinde. Ama bu iki şehirde grilik farklı boyutlarda yaşanıyordu. Edinburgh'un griliği Londra'ya göre daha fazlaydı, Londra sanki griliği üzerinden kolayca savuştururken Edinburgh üzerinden atmaktan çok onu üzerine giysi gibi geçiriyordu.

Bu şehir, gökyüzüyle yarışmıyor; onunla uyum içinde yaşıyor. Taş binalar, ıslak kaldırımlar, puslu tepelere uzanan dar sokaklar... Hepsi aynı tonun içinde eriyor. Yağmur başladığında kimse şemsiye açmıyor, rüzgârda kimse sinirlenmiyor. İnsanlar, yağmur altında ıslanırken asla acele etmiyor; sanki bu havayı kabullenmekle kendilerini de biraz kabullenmiş gibiler. Yağmur da sanki bunu bilerek asla şiddetli yağmıyor. Sokağı, binaları, insanları yıkıyor gibi değil de okşuyormuş gibi sakin ve incecik damlalar halinde yağıyor. Gri burada renksizlik değil, bir denge biçimi. Gökyüzüyle şehir birbirine karışmış; biri soluk alıyorsa diğeri de veriyor.

Artık sabahları perdeyi açtığımda gökyüzüne bakıp hava durumunu sormuyorum. Çünkü biliyorum: gri olacak. Ama o griyle birlikte gelen bir huzur da olacak. Bazen bir kahvenin buharında, bazen taş duvarın ıslak parlaklığında. Edinburgh bana şunu öğretti: bazı şehirler güneşle değil, bulutlarla parlar.

İşte bu yüzden, yağmur altında ıslanırken yürümek, ya da içeride olup kahveni yudumlamak, kahve içmesen bile sarı abajur ışığında kitap okumak, yatağın içinde dinlenmek, masa başında çalışmak, hep koyu ve kasvetli renklerle bile olsa hayatını renklendiriyor insanın.

Rengi bulmak istiyorsan rengi buluyorsun burada. Ama içinde, ama dışında. Sadece nereye bakacağını bilmen önemli.



28 Kasım 2025 Cuma

27 ve 28 Kasım - Hastalık

28 Kasım 2025 Cuma 0

 26’sı akşamı ben, Agatha ve Hüseyin aynı yemeği yedik. Cathy ve David masaya sığmadığımız için hem bizden sonra yerler hem de ayrı şeyleri yeriz. Her zamanki gibi et vardı, hatta sevdiğim bir etti, sosise sarılmış pastırma gibi düşünün, bayıla bayıla yedim. 

Yemekten sonra herkes odalarına çıktı, sabah uyanıp aşağı kahvaltıya indim, benden bir süre sonra Agatha indi. Fakat yüzünden durum pek iyi olmadığı belli oluyordu. Neyin var diye sorduğumda, gece boyu midesinin bulandığını, sabaha karşı çıkardığını söyledi. 

- Kahvaltı ister misin? diye sordu Cathy.

- Sadece kızarmış ekmek istiyorum. dedi Agatha.

Ben üşüttüğünü düşündüm, öğleden sonra kendisini toparlayacağını, bedenini ve midesini sucak tutması gerektiğini söyledim. 

Kurstan dönerken Agatha benden rehidrasyon şasesi istedi. Boots’a uğrayıp aldım.


Agatha hasta olduğu için fazla oyalanmadan eve döndüm, şaseleri kıza verdim, odama geçtim ki aniden bağırsaklarımda inanılmaz bir kıpırtı ve sancı hissedip hemen tuvalete koştum. Eş zamanlı olarak midemde de sıkıntı hissetmeye başladım. 

Benim kötü bir huyum, midemi boşaltmam gerektiği zaman, bu işi asla kolaylıkla yapamıyor oluşum. Sırtımdaki tüm kaslar kilitlenir, nefes alıp midem boşaltma hareketini gerçekleştiremem. Bunun için birisinin sırtımdan belime doğru omurgam boyunca masaj yapması gerekir.

Hadi bakalım, elin gurbetinde bunu bana kim yapacak? Kimse. Nefes alamadığım için boğulmama ramak kala çok şükür ki midemdekileri çıkarabildim.  Zaten sesleri duyan David iyi olup olmadığımı sordu.

- Hayır, hiç iyi değilim. Agatha gibi ben de kusmaya başladım ve bağırsaklarım da iyi değil. 

İşin kötüsü Hüseyin de aynı durumdaymış. Bana yemek yiyip yiyemeyeceğimi sordular. Sıcak bir çorba varsa, sebze veya tavuk çorbası istedim. Eğer yoksa hiç önemli değildi, sadece çay ve kızarmış ekmek üstüne krem peynir de yiyebilirim dedim. 

David, 
- Seni annemin beni tedavi ettiği gibi tedavi edeceğim dedi. 😅

Ah ben nerden bilebilirdim ki, ben özellikle midemi bastırsın diye tuzlu isterken onun bana kıpkırmızı domates çorbası yapacağını… 

Çok umutluydu domates çorbasının iyi geleceğinden amma velakin, çorbanın o tatlı tadı, benim hasta olunca yayla çorbasına alışmış bedenime hiç iyi gelmedi de ben doğru alt kattaki tuvalete koştum. 

- Kusura bakma David ama bizim anneleriniz bizi biraz daha tuzlu yiyeceklerle iyileştirdiği için midem domates çorbasına alışık değil. Yoksa çok sevdiğimi bilirsin.

Biliyordu da gerçekten. Gözlerim parlardı her gördüğümde, ama bu gün değil.

Yukarı çıkayım da yatayım ben en iyisi dedim. Bir kaç saat sonra artık midemi boşattığımı düşünürken tekrardan başladı ve bu sefer üst kattaki tuvalet Agatha yüzünden doluydu ve ben aşağı inene kadar neler çektim anlatamam.  Bu sefer çıkardıktan sonra sanırım tansiyonum düştü ve salondaki kanepeye yığıldım. Yüzümün renginden David baya korkmuştu. 

Üçümüz de bizi siz zehirlediniz demedik, diyemedik. Hem çok seviyorduk, hem bize çok iyi bakmışlardı, hem de onların suçu değildi. Ama 3 öğrencinin bir günde hasta olması zaten biz demesek de suçlu olduklarını bilmelerini sağlamıştı. 

27’sinde ikimiz de gitmedik kursa, normalde öğle yemeği hakkımız olmamasına rağmen Cathy bize tavuklu sebze çorbası yapmıştı. İkimiz de odamızdan çıkmadan tüm gün dinlendik. Bene neyse ki çabuk toparladım, Agatha biraz daha geç toparladı.

Hazır evdeyim dedim, bavulumu parçalayan THY yüzünden gidip kendime bavul aldım. 

26 Kasım 2025 Çarşamba

26 Kasım - Sadece Kendimle Kaldığım Sessiz Bir Gün

26 Kasım 2025 Çarşamba 0

 Edinburgh’da bazı sabahlar, şehir sanki seni rahatsız etmemek için daha yavaş uyanıyor. Rüzgâr, her zamanki gibi taş binaların arasında dolaşsa da bugün sesi yumuşak; yağmur da acele etmiyor. Perdeleri aralayıp gri gökyüzüne baktığımda, içimde garip bir huzur beliriyor — kimseyle konuşmadan geçecek bir günün sessizliğine kendimi yavaş yavaş alıştırıyorum (Ders sonrası sessizlik olaak elbette bu).

Kahvaltımı tamamlayıp odama çıktığımda gün daha yeni ağarıyor, ağırlıklı olarak karanlık hakim her yere. Aşağıda sabah otobüsüne yetişmeye çalışan birkaç insan, yağmurun altında hafif eğilmiş yürüyor. Şehir hareket ediyor ama ben bu sabah onun dışında kalmayı seçiyorum.

Dışarı çıktığımda yağmur ince, neredeyse görünmez. Adımlarım ıslak sokaklarda yankılanıyor; köpeğini gezdiren adamla selamlaşıyorum. 

Yağmuru hissetmek için durakğın altına girmeden dışarıda bekliyorum. Bu şehir, sessizliğiyle bile seni konuşturuyor; düşüncelerini ortaya çıkarıyor. Belki de bu yüzden seviyorum Edinburgh’u — seni kendi içine çeken bir dinginliği var. Burada yalnızlık, boşluk değil; bir tür doluluk, kendinle yeniden tanışma hâli.

Öğleden sonra kursun kütüphanesine sığınıyorum. Sessiz sakin dersime çalışırken zaman kavramı kayboluyor. 

Sonra küçük bir kafeye oturuyorum. Cam kenarında, sıcak bir fincan kahve, dışarıda hızlanan yağmur, ve içimde garip bir minnettarlık. Bu şehirde hiçbir şey yapmamak bile anlamlı hale geliyor. Belki de bazen hiçbir şey yapmamak, her şeyi yeniden duymaktır.

Akşamüstü eve dönerken yollar yine ıslak ıslak, ama sokak lambaları yandığında o ıslak taşlar parlıyor. Gün bitiyor, ama içimde sessiz bir denge kalıyor.
Bugün kimseyle konuşmadım.
Ama belki de uzun zamandır ilk kez, kendimle gerçekten konuştum. Ve Edinburghla. Canım Edinburgh'umla...

25 Kasım 2025 Salı

25 Kasım - Gianpiero’nun Vedası

25 Kasım 2025 Salı 0
Evet, benim 500 yıllık tarihi olan evinde babası, annnesi ve kedisiyle yaşayan sevimli İtalyan arkadaşıma bugün veda günümüzdü. Teyzesi ve eniştesiyle birlikte kalan, benim evimden 4-5 durak daha aşağıda oturan yol arkadaşım, benimle hep dertleşen, Edinburgh’ta çalışma vizesi alması için nasıl bir yol izlemememiz gerektiğini öğrenmek için beraber çabaladığımız, Waverley Train Station önündeki banklarda otururken bankın tahtaları arasına düşmüş şırınga ve iğnesini görünce eve soyunarak giden ve üzerinde ne varsa hepsisin çöpe atan, Erika’dan hoşlanan ve onunla az bir süre olsa da birlikte olmak için türlü yolu deneyen…

Ve en sonunda konuşacak cesareti bulduğumda beklediğim tepkiyi alan… “Sen benim en yakın arkadaşımsın. Arkadaş kalalım!” dedi elbette kibar Erika’mız.

Dersten sonra grubumuzun tek erkeğini Edinburgh AirPort’a hep birlikte sohbet ederek götürdük. Bir kaç ay sonra hepimiz yavaş yavaş dağılacaktık dünyanın diğer taraflarına. Aslında ilk vedayı Gabrieli etmişti ama benim Gianpiero ile kurduğum bağ çok daha kuvvetliydi, bu nedenden dolayı onu daha fazla özleyeceğimi biliyordum.


Sarıldık uzun uzun, teyzesi ve eniştesine emanet ettik ve geldiğimiz tramla geri döndük. O giderken kendi ülkesine doğru, benim aklımda yarınki dersimin ödevleri vardı. 

24 Kasım 2025 Pazartesi

24 Kasım - Escape Reality/Ritual, Huxley'de Gianpieroya Veda, St. Andrew Square Maze

24 Kasım 2025 Pazartesi 0

 "Siz ve arkadaşlarınız Avrupa'nın ücra bir köyünde tatildesiniz. Bir gece bir bardasınız ve bazı sakinlerin gece geç saatlerde ormandan titreyen ışıklar ve tuhaf ilahiler duyduklarını tartıştıklarını duyuyorsunuz. Eğlenceli olabileceğini düşünerek arkadaşlarınızla gidip bakmaya karar veriyorsunuz. Ormanda kısa bir yürüyüşün ardından, soğuk havada tek başına duran harap, eski bir kulübe görüyorsunuz. İçeri girdiğinizde kulübenin boş olduğunu görüyorsunuz. Kapı aniden arkanızdan çarparak kapanıyor ve kilitleniyor, sizi içeride hapsediyor. Siyah başlıklı gizemli figürler ağaçların arasından çıkmaya başlıyor. Hepsi, bir iblisi dünyaya geri getirmeye adanmış garip bir tarikatın üyeleri. Bunun gerçekleşmesi için kurban vermeniz gerekiyor. Ritüel bir saat sürecek ve çıkış yolunu bulmak için fazla zamanınız yok..."

İşte biz 6 deli dün karların yolu kapatması yüzünden yapamadığımız etkinliğimizi bugün yaptık ve yine inanılmaz keyif aldık. Bu sefer seçtiğimiz cadılı, iskeletli, kopan vücut parçalarının tepemize yağdığı bir tık gerilimli, bolca karanlık odalarda kaldığımız bir oyun oldu. Bir önceki oyundan mantığı kaptığımız için bonus süre almak için yalvarmadan, sadece bir kere ipucunu kullandık (şiir çözmemiz gerekiyordu ve ağır bir ingilizceydi) ve yine çok eğlendiğimizi anlatmama gerek yok umarım. Güya Gianpiero çok sevdi diye gittik ama aslında biz de çok sevdik. 


Geçen gittiğimizde biraz geç kalma gibi durumumuz olunca Fountainbridge'deki nehir fotoğrafını çekememiştim, şimdi onu da şuracığa iliştireyim:

Her yerde su var lan, çok güzel...

Ritüeli çözüp fotoğraflarımızı çekinip Huxley'e doğru yola çıktık. Deborah ve Agatha bizden ayrılıp eve geçtiler. Ben, Alice, Erika; Gianpieronun yemeği için hep birlikte Princes Street'teki Huxley'e gittik.

Huxley'in önündeki güzellik

Huxley'in içindeki güzellik

Hiç sevmediğim halde yemek yedim burada, Gianpiero'nun hatrı için. Hem hediyelerimizi verdik, hem de kendisini ne kadar sevdiğimizi anlattığımız kartpostalımızı verdik. Ağlamasına şuncacık kaldı 😏


Huxley'in tam karşısında Johnny Walker Experience var, hep aklımdaydı gitmek. Ama Cathy bana viski ikram edip de daha ilk yudumda yemek borum ve ardından midem yanmaya başlayınca dedim, iyi ki gitmemişim.

Alice de bizden ayrılınca Princes Street boyunca yürüyüp; Edinburgh Kalesini ve ışıklarını, 




Devasa salıncağı ve Scott Monumenti,


çekip St. Andrew Square'a doğru bu sefer de maze'e gitmek için yürüdük.


Bu aslında çocuklar içindi ama neden olmasındı?


Çünkü bu ışıkları görünce dayanamıyorum! 😘


23 Kasım 2025 Pazar

23 Kasım - Edinburgh'a Düşen İlk Kar Tanesi

23 Kasım 2025 Pazar 0

 Evet, buraya kar yağarmış.


Ben deniz kenarı olduğundan fazla kar olmayacağını düşünmüştüm, Cathy ve David de öyle söylemişlerdi bana. Tüm araba sürücüleri de öyle düşündüğü için hiç birisi kış lastiği taktırmamış. Hepi topu iki cm yağan kar yüzünden tüm otobüs seferleri koca şehirde iptal oldu, kimse evinden çıkamadı. Bizim de Gianpiero çok sevdi diye ayarladığımız escape game randevumuz suya düştü. 


Tabi bunu Gianpiero'ya anlatmamız baya zor oldu, çünkü kendisine yakın otobüs durağıa gidip zaman çizelgelerini bize atıyordu, "Bakın işte otobüsler çalışıyor. Gidebiliriz!!" diye. "Bekle o zaman durakta, geçince bin ve hemen bize haber ver ki çıkalım." dedim. Çalışmadığını biliyorum, çünkü duyurusunu yaptılar. 😀

Escape Reality ile mesajlaşan Erika, randevumuzu yarına erteledi, zaten akşam olduğunda otobüsler çalışmaya başlamış ve karlar erimişti.


 Ben de malaklar gibi yatıp film izledim. Çocuk gibi yaşamak ne güzel!

  

22 Kasım 2025 Cumartesi

22 Kasım - Aysha'nın İnanılmaz Misafirperverliği

22 Kasım 2025 Cumartesi 0

 Edinburgh'ta zamanı hızla tüketirken tükenen bir başka şey de gezilecek yerlerdi. Yarınlar yokmuşcasına gezdiğim için gezilecek yerler giderek azalıyor ve ödevler de yarınlar yokmuşcasına artıyor. Bir sonraki seviye tespit sınavında üst kura geçme hedefim olduğundan Kathryn bana daha fazla ödev vermeye başladı bu nedenden ötürü.


İnanılmaz huzurlu bir kütüphanesi, yüksek tavanları nedeniyle asla boğmayan bir mimarisi olduğundan kursun içinden çıkmak istemiyorum. Hem St. Andrew Square Garden'a bakan penceresi hem de hemen karşıda Costa Caffee olduğundan müthiş bir ders çalışma ortamı var burada.

Ders sonrasında, önce Victoria Street'e uğrayıp Gianpiero'nun vedası için hediye aldım. Ben bunca zaman oradan bişey almayın dedim, dediğimi yapın ama yaptığımı yapmayın. Çünkü istediğim tarzda hediyeyi çoğu dükkanda bulamayıp son yer olan Victoria Street'te buldum. 

Saat 16:00'ya doğru Aysha'nın kaldığı öğrenci yurduna doğru gitmek için yola çıktım. Bizim kursumuza çok yakın bir yerde, Elliot House'da kalıyor. Dil okullarına gelen öğrencilerin iki seçeneği var, aile yanı veya yurt. Aile yanında kalırsanız kahvaltı ve akşam yemeği ücreti alıyorlar ve aileler tamamen sizin şansınıza göre çıkıyor. Benim şansıma ailem gerçekten bana sıcak bir yuva verdi ama mesela Gabrieli hiç memnun değildi, soğuk evden ve akşam yemeği olarak haşlanmış patatesten kıza gına gelmişti.

Yurtta kalınca da tüm yemek, çamaşır ve temizlik sorumluluğu öğrenciye ait. Ve aile yanına oranla daha fazla ücret ödeniyor. Aysha'nın kaldığı yurt da bizim ülkedeki özel yurtlar gibi? Ya da daha iyisi. Siz karar verin.




Erken geldiğimiz için herkes toparlanana kadar bilardo, board game ne varsa hepsini sırayla oynadık. Aysha sağ olsun, 6 kişilik gruba 16 kişilik yemek ısmarlamış. Gladyatör filmi eşliğinde patlayana kadar yemeklerimizi yedik. İyi bir misafir olduğumuzdan içine ettiğimiz sinema salonunu elektrik süpürgesiyle temizledikten sonra mutlu mesup evlerimize dağıldık.

21 Kasım 2025 Cuma

21 Kasım - Speed Date

21 Kasım 2025 Cuma 0

 Hani şu ara ara bahsettiğim Eventbrite var ya, buraya gelmeden önce etkinliklere bakıyorum demiştim. Yine gelmeden önce speed date diye bir organizasyon gördüm. Belirli yaş gruplarına göre tanışma gecesi ayarlıyorlarmış. İşte 23-35, 35-45, 45-60 arası heteroların heterolarla; homoların homolarla buluştuğu bir organizasyondu bu. Arkadaşlarımla konuşurken geyiğine adamlardaki rahatlığa bak eheheh dediğim şeyi hepsi "kızıııım, saçmalama, sen de katılsana" diyerek gaza getirdiler ve birden kendimi o etkinliğe bilet almış olarak buldum.

Sonunda gün geldi çattı. Utanırım öyle şeylerden, ya ben napıyorum diyorum gün yaklaştıkça. Yemek yedikten sonra da Cathy ve David'e doğruyu gizleyip (adı yalan aslında bunun) daha önce Glasgow Ünivesitesinde çalışan Türk arkadaşımın evine çay içmeye gidiyorum dedim 😅

Saat 19:00'da etkinlik başlayacaktı, yeri de (şimdi kapanan) The Alchemist'teydi. Daha önce gittiğim Ocean Terminal AVM'ye yakın, nehir ve deniz kenarında çok tatlı bir bardı burası.

Etkinlik şöyle gerçekleşiyor: Geceyi anlatan kısa bir girişin ardından, doğrudan ilk randevuya geçiliyor. Her buluşma yaklaşık 4 dakika sürüyor ve birini tanımak için bence ideal, ne çok kısa ne de çok uzun. (ya kimya uymazsa mesela)  Kızlar akşam boyunca aynı masada otururken, erkekler odanın içinde dolaşıyorlar ve 4 dakikayı bildiren bir zil sesi ile erkekler kalkıp bir diğer masaya geçiyorlar. Sitesinde daha öncesinde bilgilerini, ilgi alanlarını giriyorsun ve o gün o buluşmaya gelen herkes profilini ve neyi sevip sevmediğini etkinlik sonrasında görebiliyor.

 Ertesi gün tüm gelenler birbirine o siteden erişiyor ve 'evet', 'hayır' veya 'arkadaş' olarak seçebileceğin şekilde kararını verip 17:00'de kiminle eşleştiğini öğrenebiliyorsun. İşte bu kadar basit. 

Ben de etkinlik boyunca sanırım 20 kişiyle konuşmuşumdur. Hepsi her nasılsa uzun süreli ilişki beklediği için benim sadece 2 ayımın kaldığını duyunca pek üzüldüler. Vah vah! Zaten ben sadece meraktan katıldığımı, kimse ile buluşmak istemediğimi, aslında arkadaşlarımın gazına geldiğimi söyledim. Bana için için kızdıklarından eminim...

Ben düz kazak ve kotla gelirken ablalar partiye gider gibi giyinip gelmiş, şuh kahkahalarını atıyorlardı. Helal olsundu 😆

Yaptığıma hiç pişman olmadığım, hatta iyi ki sözlerini dinlediğim bir etkinlik olmuştu. Türkiye'deki en az 5 kişiye gün sonunda olayları anlattım, herkes merakla bekliyordu sonucu. Eve tek döndüğüm için hepsi kızmıştı bana. Ama şu fotoda sağdaki beyaz gömlekliye bakın... Meksikalı abiyle konuşurken bile gerilmiştim. Ben almayayım, alana da mani olmayayım...

20 Kasım 2025 Perşembe

20 Kasım - Stramash'ta Ceilidh Gecesi

20 Kasım 2025 Perşembe 0

 Seviye tespit sınavı oldum, aslında bir üst seviyeye çıkmam gerekiyor ancak sınıfımı ve hocamı çok sevdiğim için aynı seviyede kalmak istediğimi söyledim ve Kathryn seve seve kabul etti. Tam olarak ara seviyedeyim. Benim sınıfım bana biraz hafif ve yavaş geliyor, sıkılmamı önlemek için daha fazla test veriyor Kathryn bana. Üst seviyede de bocalayacağım için şimdilik idare etmek istediğimi söyledim. Bir sonraki tespit sınavında üst kura geçerim dedim Kathryn'e, kabul etti.  

Ardından eve döndüm, derslerimi tamamladıktan sonra dinlendim, yemeğimizi yedik hep birlikte. Hüseyinin de gidişine az kaldı, annesini çok özlemiş minnoş. Cathy ısrarla soruyor, veda ederken beni öpeccek ve sarılacak mısın diye, yüzü kızararak, sanki sarılıp öpmüş gibi "Nooooo! Noooo!" diye red ediyor Cathy'i, o büyük kahkahasını atarak Cathy uğraşıyor Hüseyinle.

Yemekten sonra da azcık daha odalarımızda dinlenip kızlarla Stramash'a gittik tekrardan. Agatha ve Alice dans etmek istediğini söyledi. Deborah da eklenince hep birlikte buluştuk Stramash'ta.

Bu sefer daha güzel yere oturduk. Ben her zamanki gibi Guinness biramı yudumlamaya başladım. Kızlar biraz demlenince hemen soluğu sahnede aldılar.

Kızlı-erkekli,  erkekli-erkekli, kızlı-kızlı ne güzel dans ediyor gençler 😍

Aşağıdaki videoda da daha önce bahsettiğim süper ötesi dans eden yağuşuklu delikanlıyı görebilirsiniz.

Night bus'a kalmamak için biraz acele ederek çıktık, gece yarısından önce binersek 10 dk bekleyeceğimiz otobüsü 1 saat daha beklememiz gerekiyordu. Biz yolumuzu düzgün düzgün bulurken Alice çorba olmuş kafasıyla trafik ters yönde aktığı için şehir merkezine gitmek isterken şehirden daha uzaklaşacağı otobüsümüze binmişti ki 2-3 durak sonra fark etti durumu. Kaldığı yerin neresi olduğunu bilemediğim için yardımcı da olamadık yön konusunda. İndiğinde saat çoktan 12 olmuştu ve tüm otobüsler bal kabağına dönmüştü bile. Öğrenci yurduna yürüyerek gitmiş o da. Şehrin ne kadar güvenli olduğunu anlayabiliyorsunuz değil mi? Halbuki ben de kızı darlayıp vardığında mutlaka haber ver diyorum...

19 Kasım 2025 Çarşamba

19 Kasım - Escape Reality/Alcatraz

19 Kasım 2025 Çarşamba 0

 Nicedir benim aklımda olan bir etkinlikti bu, Türkiye'de yanıma yandaş bulamadığım için hep ertelemek içimde kalmıştı. Allahtan Erika'da benim gibi escape oyunlarının fanatiğiymiş ki aramızda bayıldığımız şeylerden konuşurken eh hadi o zaman neden yapmıyoruz dedik ve hemen harekete geçtik. Altımız dersten sonra Fountainbridge'ye gittik. O bilindik eski ve taş Edinburgh binalarından farklı, nehir kıyısında yepyeni bir binaydaydı. 

Oyun en az iki en çok altı kişiyle oynanıyor ve zorluk derecesi kolum kadar diyebilirim. (ben uzun bir insan evladıyım, düşünün) 2 kişi 25, 3 kişi 23, 4 kişi 22, 5 ve 6 kişi 20 pound. Telefon kesinlikle yasak. Size, oda ile ilgili ipuçlarına ulaşmanızı sağlayan bir tablet veriyorlar ve eğer fazladan ipucu isterseniz her 10 dakikada bir ipucu alabiliyorsunuz. Kurtulmak için tam 1 saatiniz var.

2 İtalyan, 2 Fransız, 1 Japon, 1 Türk olan grubumuzu iki hapishane hücresine koydular ve böylece oyun başladı. Biz iki hücreye 1'er İtalyan ve Fransızı bölerek başladık ki ihtiyaç halinde ana dilini konuşanları farklı biçimde kullanabilelim. Çünkü her iki odada farklı materyaller var ve birbirimizi görmeden bunları birbirimize anlatmalı ve çıkış için yardım etmeliydik. Akıllıca bir bölüşüm olmuş ki çoğu yerde tıkandığımızdan birbirlerini görmeden ana dilleriyle anlaştı Agahta ve Deborah, Gianpiero ve Alice. Odadan odaya geçerek birbirinden farklı zorlukta karmaşık bulmacaları çözerek yeri geldiğinde tabletteki ipuçlarından, çok nadir de her odada yer alan çağırma botunu ile oyun kurucularından ufak tiyolar alarak daha ilk olan bu kaçış oyunumuzu ardımızdan gelen grup olmadığı için bize tanıdıkları 10 dakika opsiyon ile 70 dakikada bitirdik.


Tüm kalbimle eğer seviyorsanız gitmeniz gereken bir yer olduğunu söylemeliyim. İngilizceyi geliştirmek için de birebir bir etkinlik.  

Oyun bitiminde fırsat bulamadım Gianpiero'ya Erika'nın ne dediğini, az çok tahmin ediyoruz ama değil mi?

18 Kasım 2025 Salı

18 Kasım - Big Wheel

18 Kasım 2025 Salı 0

 Kursuma gittim, eve gelip çalışkan bir öğrenci olarak ödevlerimi yaptım, akşam da (aslında akşam üstü ama hava karardığı için) 16:00'da evden çıkıp Erika ve Gianpiero ile Christmas Markete gidip Big Wheel'a binmek için buluştuk. Bildiğimiz dönme dolap ancak Christmas ışıkları ile şehir görüntüsü büyülü bir hale gelidği için görmek istedik hep birlikte.

Normalde biletler 12 pound ama Edinburgh'a ait posta kodunu online bilet alırken girdiğinizde % 20 indirim hakkı kazanıyorsunuz.


3 tur atıyor maalesef, içindeyken kısa, dışarıda beklerken uzun bir süre...


İndikten sonra marketi biraz daha turladıktan sonra ben ayrılıyorum akşam yemeği için. Cesaretini toplarsa bugün Erika'ya duygularını açacakmış buz pateni sahasına götürüp birlikte kaydıktan sonra...


Akşam yemeğinin ardından küçük panter Molly'i sevip odama günlük okumalarımı yapmak için çıkıyorum. Bir günüm daha müthiş güzellikler eşliğinde sona eriyor.



17 Kasım 2025 Pazartesi

17 Kasım - Sapsade Bir gün

17 Kasım 2025 Pazartesi 0

 Dün hayli yürüyüp yorulduğumuz için bugün evde dinlenip ödevlerimizi yapmakla geçti. Ardından Gianpiero öğle yemeği için şehre inelim mi diye sorunca Agahta ile birlikte St. James Quarter'da bir  öğle yemeği ve bir kahveden sonra evlerimize döndük.

Ayak ağrısı neymiş, burada yavaş yavaş anlamaya başladım 😓

16 Kasım 2025 Pazar

16 Kasım - St. Andrew Gezisi, St. Andrews Museum, Swilcan Bridge, Wardlaw Museum, University of St. Andrews, St. Andrew Cathedral, St. Andrews Aquairum

16 Kasım 2025 Pazar 0

 Bizim kursun yakınında Edinburgh Bus Station var, St. Andrew gezimizi planlamadan önce gidip otobüse nasıl bilet alınır, ne zaman kalkar yerinde görmek istedim. Size çok rahat yaptım, ettim, aldım, gittim diye anlattığım şeyleri aslında bir kaç gün öncesinde gözlemleyerek öğreniyorum. Çünkü ben iflah olmaz bir başak burcuyum ve hata yapmaktan, yaptığım planların bozulmasından, birine muhtaç olmaktan nefret ediyorum. Dolayısıyla, kurs çıkışında otobüs terminaline gidip St. Andrew otobüslerinin nereden kalktığını, nereden bilet aldığımızı, bilet almak için kaç dakika önceden gelmemiz gerektiğini kendi gözlerimle gördüm. Konuya hakim olunca yaşadığım mutluluğu ancak bir başka başak burcu anlar 😅

Bir önceki akşamki Christmas Market gezimiz sırasında herkese sıkı sıkı tembihlemiştim, 08:30'da otobüs kalkacak diye. Agahta ve Deborah'tan kesin eminim ama İtalyanların gevşekliği beni biraz geriyor, itiraf ediyorum. Gelmeyeni beklemem diyip parmak da salladım 😂 Çok şükür hepsi yetişti.

Forth Road Bridge

St. Andrew şehri, Edinburgh'un kuzeyinde, deniz kenarında yer alıyor. Forth Road Bridge ile Güney ve Kuzey Queensferryi birbirine bağlayan, dünya üzerindeki en uzun asma köprülerden birisi. Adamlar o kadar zengin ki, otobüsler için ayrı, tren için de ayrı köprüleri var.

Minik minik İskoç kasabalarından geçerek St. Andrews'a 11 gibi vardık. Planıma göre uğrayacağımız tam 12 yer vardı ve ilk durağımız St. Andrews Museum oldu. Şehir aslında 18.000 kişilik nüfusu ile küçücük bir şehir ancak sahip olduğu University of St. Andrews, Oxford ve Cambridge üniversitelerinin ardından gelen en eski üniversitelerinden biri ve dünya sıralamasında 162. sırada. Geçim kaynağı da üniversite nedeniyle eğitim ve Prens William ve Prenses Catherine'in tanıştığı yer olmasının yanı sıra tatlış bir şehir olması nedeniyle turizm.

İşte böyle küçük bir şehir olduğu için bu müzenin de küçük olduğunu varsayıp büyük bir hata yaptığımı fark ettim. St Andrews kasabasıyla ilgili tarihi değere sahip nesnelerin kalıcı bir koleksiyonuna ev sahipliği yapan bir müzenin bu kadar iyi bir ev sahibi olacağını bilemedik ve baya zaman harcattı kendisi bize. Helal olsun.

Ardından gidilmesi tavsiye edilen yerlerden sayılan Swilcan Bridge'ye gittik. Tavsiye edenlerin tamamiyle troll olduklarını düşünüyorum, vardığımızda Romalılar zamanından kalma devasa bir köprü bulacağımızı sanıyorduk, bula bula kibrit kutusu kadar bir köprü çıktı.

Swilcan Bridge

Bakın, gördünüz, bitti. Neyse, part of experince diyerek Wardlaw Museum'a gittik. Bu müze St. Andrews Üniversitesi ile bağlantılı bir müze ve üniversitenin tarihi, sanatsal ve bilimsel koleksiyonlarından oluşan 115.000'den fazla eserini görebilirsiniz. 18.000 nüfuslu şehir, en eski üniversitelerden biri, 115.000'den fazla eser... Benim aklım almamıştı, almamaya devam ediyor.


Ardından merakla adım atmayı beklediğim St. Andrews Üniversitesi geldi. Türkiye'de iyi sayılan üniversitelerinden birinden mezunum. Köklü geçmişe sahip bir ırktan geliyorum. Dünya üzerinde yaşayan en eski topluluklarının kanını taşıyorum ama benim bu özelliklere sahip ülkemde sadece ve sadece İstanbulda bu kadar bile eski olmayan yapılar var. Diğer şehirlerimde bazen parmakla sayılacak kadar bile yok. Ben ve biz diğer Türk gençleri neden böyle yapılarda okumadık? Neden ben dedemin dedesinin dedesinin dedesinin adını, evini, ailesinde kaç kişi var, ne zaman doğdu ve neden öldü bunları bilmiyorum? Övündüğümüz çoğu şeyin aslında sadece belirli bir aileye ve yakınlarına mahsus olduğunu, halkın çok azının bunlardan faydalandığını ne zaman o gerzek kafalarınız algılayacak? Bok gibi düzen şimdi de devam ediyor. Yine bir kesim bal kaymak...

Wardlaw Museumun çatısından bir görüntü

Sinirlendim yine kendi kendime. Klavyenin tuşlarına çat çut vuruyorum. 


Al bak, İngiliz ve İskoç gençlerinin nasıl binalarda okuduğuna ve nasıl standartlar üstü eğitim aldığına bak. BAK!!!! BAAAAAK!!!!!!! Liseden bozma binanda üniversite eğitimi aldığını sanan bir avuç salak da kendini dünyanın kıskandığını sanmaya devam etsin. Bak gene alevim geldi, tamam artık değiştiriyorum konuyu ve gezime geri dönüyorum.

Oradan da St. Salvator's Chapeline geçtik. 


1450 yılında inşa edilmiş, üniversite kampüsünün içierinide yer alan iki şapelden birisi ve gotik bir mimariye sahip. Hem üniversite öğreniclei tarfından hem de halk tarafından kullanılıyor.

Şapelde bir süre ısınıp dinlendikten sonra ver elini North Point Cafe. Neden burası? Çünkü burası Prens ve Prensesin tanıştığı kafe. Ayyyy, çok romantiiiik!


Ve bir diğer uğrak noktamız da, St. Andrew Cathedrali oldu. Yaklaşık 1130 yılında inşası başlamış, savaşlarla sekteye uğramış ve 1318'de açıldığında açık ara İskoçyanın en büyük kilisesiymiş. Kilisenin başına gelmeyen kalmamış, savaşlar, yangınlar derken 1561 yılında harabeye dönmüş.


Şimdi ise, arkasını denize yaslamış, sessiz sedasız hayatına devam ediyor.

Sokak önünde bir yemek molası verip,


 
Sonrasında şehir merkezine inip,


Kahvelerimizi içip ısındık. Saat 15:30 olmuştu ve yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Elimizde gideceğimiz St. Andrews Aquairum kalmıştı, bir kısmımız yorulduğu için kafede kalmayı tercih ederken, yürümeye ve akvaryumu görmeye niyeti olanlar yola devam ettiler. Akvaryumdan çıkarken kafede kalanları arayıp hep beraber otobüs terminaline geçecektik.


Son giriş 16:00 idi ve ucu ucuna yetişdik desem yeridir valla. Giriş 16 pound ama "abya biss öyrenciyisss" bakışlarımıza ve tabi ki öğrenci olduğumuz ispatlamamızı istediler, kurs maillerini gösterdik artık, 15 pounda girdik. 1 pound için bu eziyet çekilir mi derseniz? bazen eğlencesine yapıyoz 😌

İçerisi, 18.000 kişilik şehir nüfusuna oranla tahminlerimin ötesinde büyüklüğe ve çeşide sahipti. Sanırım beni en çok şaşırtan şehir, St. Andrews oldu, bu kadar küçük olmasına rağmen sahip olduğu kültürel zenginlik beni cidden ters köşe yaptı diyebilirim. Sanırım Bayburtla falan karşılaştırdım, o yüzden bu kadar şaşırttı beni.

120'den fazla çeşit tüylü ve pullu arkadaş var içeride. Samimiyet ileri düzeyde, belirli gün ve saatlerde hayvan beslemeleri bile yapabiliyorsunuz. Güzel ya 😎  


En son da penguen kardeşlerimizi ziyaret edip otobüs terminaline gitmek için yola döküldük.


Cathy ilk defa öğlen yemeğiniz için sanviç yapabilirim demişti sabahtan, hayli şaşırıp sevinçle kabul ettik. Sandviç baya doluydu, üstelik iki taneydi ve yanında bir gofret, meyve ve cips de verdi. Akşam eve döndüğümüzde vakit geç olduğundan yiyemediklerimi de akşam odamda yedim. Hava buzdolabından farksız olduğu için her bir yemek malzemesi sapasağlam kalmıştı.


15 Kasım 2025 Cumartesi

15 Kasım - Maki&Ramen, Christmas Market

15 Kasım 2025 Cumartesi 0

 Dersimiz bitince Agatha, Deborah, Gianpiero ve ben St. James Quarter'da bulunan Maki & Ramen'de öğle yemeği yiyelim dedik. Deborah’ı da kattık aramıza, aslında aşağı yukarı Agatha ile aynı zamanda geldi kendisi ama grubumuza Agatha’nın katılımı benim aracılığımla olduğundan hızlı gerçekleşmişti. Deborah’cığımızın bizi keşfetmesi bir tık zaman aldı. Bu kızımız da İsviçre’den, Fransız tarafından. Yaşları da yakın olduğundan Agatha ile çok iyi anlaştılar 🫶🏻

Bak şimdi sana bu bizim arkadaşlıklardaki gibi çok kültürlülüğü, başka bir şekilde anlatacağım: Maki & Ramen’in kurucusu Japon, eğitimini suşi şefi olarak alıyor, Edinburgh’a Asya esintisini getiriyor, menüde helal kesim ete yer veriyor. Allahım, helal kesim tavuk ve dana etlerini görünce gözlerimden kalpler fışkırıyor. 🥰 Çünkü tat olarak o kadar farklı ki, tavukta çok anlaşılmıyor ancak dana eti sanki az sonra bozulacakmış gibi kokuyor ve tadı pişince de değişmiyor. Dolayısıyla, menüde helal kesimi görür görmez burası, evet, evet burası dedim. 


Yemekleri gayet lezzetliydi ve her şeyden öte ortam çok çok güzel dekore edilmişti. Her zamanki gibi garson kapıdan sizi alıp kaç kişi olduğunuzu soruyor ve sizi masaya götürürken, bu restoranda farklı olarak bir davul var ve her müşteri yerleştirmede davula vuruyor. İlginç 😀

Yemek işimiz bitince Agatha’ya defter almak için Princes Street’e yürüdük ve evet, yapılmaması gereken bir şey bu, normalden en az 2 pound daha pahalıya defter aldık. Halbuki şimdiki bilgim olsa poundsavers’a götürürdüm. 

Alışverişi tamamladıktan sonra eve dönüp artık yapması neredeyse 2 saatimizi alan ödevlerimiz için masanın başına oturmamız gerekiyordu. Ödevler ve yemekten sonra çok çok çok daha ulvi ve önemli bir işimiz vardı:

C H R I S T M A S     M A R K E T 🎅🎄

Nasıl heyecanla beklediğimi anlatamam size. Başlangıcından bitişine kadar rüyada gibi olduğum bir deneyimin en renkli, en büyülü, en cıvıl cıvıl, en mutlu anlarından birini yaşayacaktım. Yemeklerimizi yedik, çaylarımızı içtik ve hazırlanıp Princes Street Garden'ın Christmas Market girişinde buluştuk.


Şehirde farklı yerlerde 4 adet Chritmas Market kuruluyor. Princes Street Garden iki parçalı bir yer olduğu için Waverley Train Stationa yakın olan yerinde 18 yaşından büyük çocuklar için kurulmuş 10 ayrı etkinlik bulunuyor. En dikkat çekenleri; Helter Skelter (kocaman döne döne bir kaydırak diyebilirim), bir sürü christmas ürünlerinin satıldığı tezgahlar (pahallı, pahalı, pahalı), Big Wheel (bizim lunaparklardaki dönme dolap), kocaman bir kar küresinin içine girerek yapay kar ve noel baba ve geyikleri ile fotoğraf çekilebileceğiniz küre, bahçede bulunan ağaçların ışıklarla süslenmiş gösterisi, devasa bir ayağın üzerine yerleştirilmiş ve Edinburgh'un muhteşem manzarasını döne döne izleyebileceğiniz salıncak. 

Edinburgh Kalesinin dibinde ve Ross Fountain'in bulunduğu, konserlerin verildiği ve zamanın Nor Loch'unda cadı avlanan yerde de 18 yaşından küçük çocukların eğlenmeleri için kuurlan lunapark yer alıyor. 

Diğer eğlence alanları da George Street üzerinde sağlı sollu konuşlanıyor ve birinde buz pateni sahası (küçük) ve diğer yiyecek mekanları, diiğerinde ise ice polar bar. Bizim kursun karşısındaki St. Andrew Square'da ise çam ağaçlarıyla süslü labirent.


Tabi biz günlerdir beklediğimiz için aşırı heyecanlıydık, ilk gün kalabalık olur falan hiç umrumuzda değildi. Evet, kalabalıktı ancak ben açıkçası aradığım o ışıltıyı, noel ruhunu çok fazla bulamadığımı itiraf ediyorum. Hristiyan bir ülkede olduğum için daha ışıklı, daha noelli olacağını düşünmüştüm. Ancak gördüm ki, Aralık ayının sonunda bizim AVM'lerde kurulan yılbaşı pazarlarından gram farkı yok. Ürünlerin bile. Çorap, bardak, masa süsleri, meryem ana figürleri, yılbaşı ağacı süsleri, Edinburgh haritaları, saç tokaları, çantalar, magnetler, tişörtler, mumlar gibi her yerde bulunabilecek ürünler vardı. Bir tık farklılık Almanya'dan wurstların satıldığı karavan ve mullet wine olmuştu.


 Bizdeki dönme dolap ve büyük salıncak senenin en az 6 ayı yerinde duruken buradaki sadece 4 Ocak'a kadar buradaydı. Tek farkı, eşsiz Edinburgh manzarası.


Yine de çok eğlenceli oldu bizim için. Belki de ben fazla anlam yüklemiştim, o yüzden biraz hayal kırıklığı yaşadım.


Ama market içindeki her standa uğradım.


Şu şekerlerde gözüm kaldı, mutlaka alacağım.


Çocukluk dönemim kadar mutlu olduğum bu şehirde bir gecemi daha çocuklar gibi mutlu tamamladım.




 
◄Design by Pocket