13 Ekim 2025 Pazartesi

13 Ekim - St. John's Kilisesi, St. Cuthbert's Kirkyard, Waterstones Kitapçısı

13 Ekim 2025 Pazartesi

 Dün tabir-i caizse "it gibi" gezdikten sonra evde otursan? No, no, no! Oturmaya gelmedik. Edinburgh'ta 100 adet, etrafındaki şehirlerde de en az 20 adet görülmesi gereken yerler var. Elimde 4 ay var, kendime anı biriktirmeye ve insanlarla konuşarak İngilizcemi ilerletmek hedefim benim. O yüzden go girl!

Yumurtam, krem peynirim, cheddar peynirim olduğu için artık ağzımın tadıyla kahvaltımı yapıyorum. Genel olarak ALDI veya evden 3 durak mesafede olan Morrisons'dan alışveriş yapıyorum. 3 durak fazla gibi gelse de Edinburgh'ta durakların arası birbirine çok yakın. İnsanları yürütmek istemiyorlar herhalde. Aaaayyyy, çok kalp... Öğle yemeğim için de büyük boyutta kare tost ekmeği, dilim cheddar, dilim tavuk veya dana salam alıyorum. Burada domuz en ucuzu, tavuk ikinci sırada, dana ise en pahalısı. o yüzden bir kere dana aldım ve vazgeçtim. Önümde çooook zaman var ve idareli harcamalıyım her şeyi. Sandviçimi yaptıktan sonra termosuma sıcak su ve poşet çayımı atıp hooop dışarı.

Bugünkü rotamız yine şehir merkezi ve  PSG'nin Edinburgh Kalesi tarafında kalan ve bahçenin sonunda yer alan St. John's Church. Aslında buraya yanlışlıkla gittim biliyor musunuz, ben burasını St. Giles Cathetral sandımdı 😉


Yine de bilgisini vereyim. Sonuçta yine de eski bir kilise, 1816 yılında açılışı yapılmış. Ben pazar günü gittiğim için cemaat ile karşılaştım, Opps! Yalnız, çok güzel bir bahçesi var, çıkmak istemedim.


Yine kendimi tutamadım ve mezarlıkları da gezdim.


Bahçeyi tavaf etmem bitince, görülmesi gereken bir başka yer olan ve PSG Street üzerindeki 4 katlı bir kitapevi olan Waterstone's'a uğradım. Bir tane de olsa kitap alma düşüncem vardı ancak, fiyatları görünce vazgeçtim. Onun yerine kafesinde kendime bir cappucino ısmarladım.


Ve inerken de video çektim. Genelde iç mekanlarda elinde telefon taşıyan yok. Kimsenin de yüzünü çekmek istemediğim için biraz yere tutarak çektim artık, mazur görün.


Son olarak, günümü her zamanki gibi PSG ziyaretimle noktaladım. Evet, kendim gitcem inadım var.


Hadi bir de şuradan gidem derken tesadüf eseri Alexander Graham Bell'in evine rastladım. Kilisenin tam karşısındaki sokak olan Charlotte St. üzerinde oturuyormuş. You rich bastard!



Eve dönüp, banyo yaptım, yemeğimizi hep birlikte sohbet eşliğinde yedik. Aslında her sabah ve akşam böyle oluyor. Sabah kesinlikle o günkü planımızın ne olacağını, akşam da o gün neler yaptığımız tüm öğrenciler teker teker anlatıyor. David'in bizimle konuşurken cümleleri aksansız ve gayet anlaşılır ama Cathy biraz fazla aksanlı kalıyor, onu da çözdüm sayılır. Suudiler genelde anlamadıkları için benim yüzüme bakıp tekrardan ve daha basit cümlelerle anlatmamı istiyorlar. 😛 Ancak David ve Cathy birbirleri ile konuşurken o konuştukları dilin İngilizce olduğunu düşünmüyorum, başka bir dil olmalı 😅



0 yorum:

 
◄Design by Pocket