Molly hepinize günaydın diyor, ya da iyi akşamlar veya iyi geceler.
Ders bittikten sonra Gianpiero ve Alice planın var mı diye sordu, dedim ben bi Potterrow Venue’ye gidip 2. el kıyafet satışı varmış, ona bakacağım. Daha önce demiştim ya hani Eventbrite diye bir uygulama var diye. Ücretsiz olan ne etkinlik varsa şehirde hepsine katılmaya çalışıyorum. Bu da onlardan biriydi. Edinburgh Üniversitesinin şehirde 5 ayrı kampüsü var. Bu Potterrow da, ana kampüsün olduğu Bristo Square Campuste.
![]() |
| Bristo Square |
Bakmayın böyle bilgiç bilgiç o orada, bu burada dediğime. Benim teorim var, pratiğim yok. Kampüsün yerini bulmak kolay (bilemedi, bir durak önce indi) olsa da satışın yapıldığı yeri bulmak zor oldu (3 tur attı, kampüste girilmemesi gereken sınıflara girdi falan). Sonuç? 7 poundu ikinci el için pahalı buldu ve çıktı gitti.
İşim bitince hemen WhatsApp’tan yazıp, hadi birlikte gezelim dedik ama hava nasıl rüzgarlı, anlatamam. Yine de durmak yok, yola devam. Baktım yine anı yaşana bizim İtalyan gençlerinin planı, programı yok, dedim hadi The Milkman'a gidelim.
Ben Edi'ye gelmeden önce işte nereye gitmeliyim, nerede ne yemeliyim diye araştırırken nasıl bir empoze vardı The Milkman hakkında, anlatamam. Mutlaka gidin, yiyin, için, yapmadan asla dönmeyin diye öyle bir anlatıyorlar ki, sanki gitmezsen seni dövecekler. Madem öyle gidelim dedim ben de.
Şöyle anlatmaya başlayayım, Edi'de hem zincir kahveciler hem de bağımsız kahveciler var. Bağımsız olanlar yerel halk olduğu için genelde tercih edilenler hep bunlar. Ha yine de Costa Coffee, Starbucks, Black Sheep'e giden bolca var ama en çok da bu butik dükkan olarak kurulan ve en fazla iki şubesi olan kahve dükkanları tercih ediliyor.
The Milkman de, öyle yıllanmış, ailecek bunu yapıyoruz mantığında değil. 2015 yılında kurulmuş, logosundaki amca silüetinin, Markanın şu anki sahibi olan Mark'ın büyükbüyük babası olmasının dışında enterasanlık yok.
Açıkçası sadece dışarıdan görüntüsünün güzel olduğunu, onun dışında kahveye dair herhangi ekstra bir özelliğinin bulunmadığı, zaten old town'da her binanın güzel olduğunu, hiç boş yere para vermememiz gerektiğini,
Daha önce söylediğimi hatırlayın, dükkanlar küçücük, hatta g*t kadar, üç kişi zor sığıyorsunuz, hiç öyle instagramda görüldüğü gibi cosy atmosferi yok.
İyi bir kahve-çörek ikilisi mi arıyorsunuz? Zaten Victoria Street üzerinde, yanında, sağında, solunda bulunan hiç bir yerden alış-veriş yapmayın. Çok pahalı. Onun yerine, girin herhangi bir sokağa, yerin altında bulunan bolca cafe var. Daha yerel, daha küçük sermaye ve leziz ötesi kahve ve çörekleri var. Ciddiyim, gidip oralardan gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.
Günün sonunda The Milkman'ın balon olduğunu, bir daha iki İtalyan'a uyup da bir yere gitmemeyi öğrenmiş oldum. Daha anlatmadığım random yer bulup gitme olayları var ki, tutup beni Frankenstein's Edinburgh'a götürmeleri, karşımıza bomboş bir pub çıkması gibi gereksiz durumlar oldu. Hiç bahsetmeye gerek yok ama anıdır, yazayım, unutmayayım dedim.


.png)

.jpeg)
.jpeg)

0 yorum:
Yorum Gönder