Sabah yine 8 nolu hatta binip
St. James Square'de çektiğim gereksiz videolardan birisi ile başlıyorum.
Alice'nin uzun zamandır istediği ancak bir türlü denk gelemediğimiz, gidemediğimiz bir yer vardı, Kelpies. Sonunda ayarladık ve gidelim dedik. Ben, Erika, Gianpiero, Aysha, Alice ile saat 14:30'da Waverley Train Station'dan Falkirk'e doğru yola çıktık. Yine 5 kişi olduğumuz için 1/3'lük grup indiriminden yararlandık. Saat 16:19'da güneş battığı için hem gündüz hem de gece ışıklandırmalarını görürüz diye düşündük.
Her zamanki gibi kakara kikiri yola çıktık. Falkirk'te indikten sonra google maps yardımıyla bineceğimiz otobüs durağını bulmaya çalışırken sağ olsun bir iskoç abla bize bineceğimiz durağa kadar eşlik etti. Otobüs şoförüne de gideceğimiz yeri söyleyerek bize yardımcı olmasını rica etti. Teşekkür ettik kendisine ve otobüse bindik.
Sanki bir an Edi'de geçen otobüs kartımın burada da geçeceğini düşündüm. Zekaya bak, Geçmedi tabi ki. Tren biletlerini Aysha ödediği için otobüs biletlerinin parasını da ben ödeyeyim dedim, hep onun ödemesine vicdan yaptım. Yapmasana, onun için bu miktarlar hava cıva yani. Otobüsün içinde kavga dövüş ben ödeyeceğim, hayır ben ödeyeceğim tartışmasını yine Aysha kazandı, ben de o sırada otobüs hareket ettiği için düşmemek adına kredi kartımı fermuarlı cebime koydum ve Kelpies'e doğru otobüs yola çıktı.
Çok sessiz, sakin, nüfusunun büyük bir kısmı yaşlılardan oluşan minik bir kasabaydı. İskoçya'da hangi şehre giderseniz gidin, hepsi birbirinin benzeri. Bir süre sonra tüm şehirler Edinburgh gibi gelmeye başladı bana. Birisi %50 küçüğü, birisi %15. Ama temelde hepsi aynı, tepede kale, kalenin etrafından şehrin dışına doğru 1700'lerden başlayıp 1900'lere geçişi mimariden görebileceğiniz binalar.
Küçük bir kasabaya oranla hayli gittik diyebileceğimiz bir mesafe gittikten sonra şoför bizi tam olarak "hiçliğin ortası" olarak adlandırabileceğim bir yerde bıraktı. Aslında her yere yürüyerek gidebilirsiniz ancak anladık ki Kelpies'i görmek için arabanızın olması gerekiyormuş. Otobüsten indikten sonra yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra Kelpies'e vardık, metalden at kafalarını görmek için:
Kelpies, on atın gücüne ve dayanıklılığına sahip mitolojik dönüşüm geçiren canavarları yansıtmak için seçilmiş bir isim. Falkirk bölgesinin coğrafi düzenini şekillendiren vagonları, sabanları, mavnaları ve kömür gemilerini çeken İskoç sanayi ve ekonomisinin ağır atlarının soyunu temsil ediyormuş.
Paslanmaz çelik kaplamalı çelikten inşa edilen Kelpies, 30 metre yüksekliğinde ve 300 ton ağırlığındaymış. İskoçya'daki görülmesi gereken yapılan içerisinde en yenilerden biri olan Kelpes'in inşaatı Ekim 2013'te tamamlanmış.
Gece karanlığında ise gerçekten ayrı güzel duruyor.
Daha bir gece görüntüsü de şu şekilde:
Bu fotoğrafları çekerken saat gece falan değil, 16:40'ta artık karanlık diyebileceğimiz bir ortam oluşuyor.
Dönüşte, fermuarlı cebime koyduğum kredi kartımı cüzdanıma koyayım dedim. Artık karta ihtiyacım kalmamıştı. Elimi cebime attım ki kart yok. Allah Allah dedim, diğer ceplerime, cüzdanıma, sırt çantama baktım, yok yok yok. Yavaştan bir panik başladı bende ve gruba seslendim, kredi kartımı bulamıyorum diye. Haydaaa dedik ve tüm eşyalarımı yolun kenarına döküp aramaya başladık. Hiç bir yerde kartım yok. Her 21. yüzyıl insanı gibi harcamalarımın neredeyse hepsini kredi kartımla yapıyorum ve Türkiye'den gelirken yanıma çok az nakit almıştım, Eyvah dedim, 3 ay daha buradayım ve ben ne bok yiyeceğim?!
Elimizdeki biletten otobüs firmasının lost&found bölümünü arayalım dedi Erika, dedim ben şu anda ingilizce konuşacak halde değilim, sen arar mısın diye rica ettim. Aradı ve mesai bittiği için yarın gelmemizi söylediler. Dedik biz Edinburgh'ta yaşayan öğrencileriz, bizim o karta ihtiyacımız var, yardımcı olur musunuz? Dediler hayır!... Yarın gelin.
Otobüsten indiğimiz yere geldik, sanayi mahallesi gibi bir yerdi. Edinburgh'taki en büyük sıkıntı (şu an sıkıntıda olduğumdan aslında) yoldan taksi çevirme gibi bir şansınız yok. İlla ki telefon edeceksiniz. Bambaşka bir şehirde olduğumuz için nereye telefon edilir bilmiyoruz. O sanayi mahallesindeki bir mağazaya girdik ve Aysha durumu anlatıp taksi çağırır mısınız diye rica etti. Taksi yaklaşık 10 dakika sonra geldi, 5 kişi olduğumuzu görünce hepimizi alamayacağını, 2. bir taksiye gerek olduğunu söyledi. Vakit ilerlediği ve kimseyi bulamayacağımızı düşündüğümüz için bana en lazım olan Ayhsa ve yanında Alice ile birlikte otobüslerin toplandığı alana gitmek istediğimizi söyledik sürücüye. Bu fikir de Ayshanın aklına gelmişti. Elimizdeki biletten hangi otobüse ne zaman bindiğimiz belliydi ve bir ihtimal kartı orada bulabilirdik. Erika ve Gianpiero da Tren istasyonunda bizi beklemek üzere otobüse bineceklerdi. Zaten o sıralarda Erika ile Gianpiero yalnız kalsın da nasıl kalırsa kalsındı Gianpiero için 😍
Otobüslerin toplandığı alanı bulduk sonunda, ama içeri giriş yasak. Derdimizi anlatınca gelin hadi dediler. Biletten otobüsü buldular ve şu anda kullanan şoförü aradılar. Müthiş bir tesadüf eseri Gianpiero ve Erika'nın bindiği otobüs, bizim indiğimiz otobüsmüş (onlar bunun farkında değil ama) bir ihtimal belki budur diye benim oturduğum yere doğru yönelmişler ve benim oturduğum yerin yanında cebimden düşen kredi kartımı bulmuşlar! Tam o sırada amiriyle konuşan şoför, kartı şimdi iki kişi verdi bana deyince sevinçten bankodan atlayıp adamı öptüm! Çığlık çığlığa kızlarla sarmaş dolaş zıplaya zıplaya dans ettik, bulduk diye 😊 Ayhsanın yanında Halloweenden kalan şekerler vardı ve oradaki herkese sadaka niyetine dağıttı.
Şoför kartı alıp bize getirdi, Gianpiero ve Erika da tren istasyonuna gittiler. Bizi de sağ olsun alıp, istasyona bıraktılar. Sevinç içinde kucaklaştık hepimiz.
Edinburgh'a vardığımızda herkes kendi ülkesine varmış gibi huzurluyduk. Bu olayı kutlamak için yemek yemeğe karar verdik, Franco Manca'da pizza yedik hep birlikte. Aysha yine hesabı ödemek için kavga etti benimle ama artık bu seferlik sıra bendeydi. Çünkü onlar olmadan asla kartımı bulamazdım. Aklım yerinde değilken, panik içindeyken hepsi benim elimden tutmuştu. Onlara gerçekten ne kadar teşekkür etsem azdır. Canım arkadaşlarım benim. 💖
Akşam eve döndüğümde David Kelpies'in nasıl olduğu sordu, dedim sen onu bırak esas olay bu diye. O sırada hiç birimizin aklına gelmeyen şeyi söyledi. Hiç dert değil, babana söylerdik, sana ne kadar para gerekecekse baban gönderene kadar ben sana verirdim, Para transferi gerçekleşince de benim hesabımdan çeker, sana hepsini verirdim dedi. Dedim senden de Allah razı olsun benim ikinci babam 💜💜 O ağır iskoç aksanıyla "yeah yeah no probbblem" dedi tatlış şey.
Of cidden yıpranmışım, bugün öyle yorulmuşum ki... Ama bir ara çok paniklesem de arkadaşlarım sayesinde her şey yoluna girmişti, Şükür...
0 yorum:
Yorum Gönder