Bizim aileye bakarsanız hayat 06:00'da başlıyor Cathy için. Ama aşağı yukarı bir saat sonra başlayan aileler de var. Bizimki biraz ekstrem çünkü en geç 07:30 gibi çıkmak zorunda olduğumuz bir kursumuz olduğundan Cathy hemen kahvaltımızı hazırlar, ardından bitmek bilmeyen çamaşır faslına geçerdi. Kahvaltıları bizim alışkın olduğumuzun aksine mısır gevreği, süt, kızarmış ekmek, tereyağı, reçel, çay (ama ne çay... Sıcak suya çay poşedini şöyle bir değdirip üstüne süt boca ediyorlar. Benim çayım için lütfen poşeti içinde bırakın diye her seferinde söylüyordum da neyse sonradan öğrendiler), portakal suyundan (bak ama bu çok lezzetliydi.) oluşuyor.
İşe ve okula gidiş için hiç servis görmedim. Çoğu insan arabayı tercih etmiyor, çünkü şehir merkezinde çok az park yeri var ve park ücreti ödeniyor. Çok merkezi yerlerde (Old Town veya Princes Street Garden gibi) saati 8-9 pound arasında. O yüzden insanların tercihi Lothian otobüsleri veya çoğunlukla bisiklet. Öğrenciler de otobüsle gidip geliyorlar çünkü ücretsiz yararlanıyorlar. Edinburghta gerçekten çok güzel bir otobüs ağı var. Duraklar birbirine çok yakın ve en fazla 10 dakika bekleyerek otobüse binebiliyorsunuz. Hatta gece otobüsleri de var ve örneğin hattınız 3 ise bu geceleyin N-3 adını alıyor. Her 5 dakikada bir değil de gece 12- sabah 4 arası saat başı kalkıyor. Sabah 4'ten itibaren yine normal düzenine dönüyor. Yollar genelde tek şerit, gidiş ve gelişten ibaret. Sadece Princes Street, Queen Street ve Lothian Road çok şeritli, onun dışında şehirdeki tüm yollar, eski dokuyu bozmamak adına sadece gidiş ve geliş yolundan ibaret. Elbette bu özellikle sabah ve akşam saatlerinde yoğunluğa neden oluyor. Ev ile kurs arasındaki 7 kmlik yolu otobüsle 1 saatte gitmeme neden oluyor bu yoğun trafik. Ama otobüslerde ücretsiz wifi var veya etraf çok güzel, o yüzden her yere baka baka gidiyorum ben.
Okullarda forma giyiliyor. Gri pantolon veya etek, beyaz gömlek ve okul logolu kazaklar giyiyorlar. İşe giden bir takım elbiseli Allahın kulunu görmedim. Jean, rahat pantolon ve asla topuklu ayakkabı yok. Özellikle old town arnavut kaldırımıyla döşeli olduğundan, diğer yerler de ıslak ve yapraklarla dolu olduğundan düz ayakkabı ve bot giyilebilecek en ideal ayakkabı çeşidi. Bir de yağmurda asla şemsiye kullanmazlar çünkü rüzgar olmadan yağmur olmaz, rüzgarsız havası olmaz.
Öğle yemekleri bizim gibi kuvvetli değil, minik bir sandviç, kahve, meyve veya yoğurtla öğle yemeklerini yiyorlar. Sağlık problemi olmadığı takdirde obez insanla karşılaşmanız olası değil bu yüzden. Zaten sağlıklı besinlere ulaşma açısından hiç bir sıkıntıları olmadığı için obezite de görülmüyor.
Bizim evde akşam yemekleri cidden aşırı sağlamdı. Her akşam mutlaka ama mutlaka tavuk, balık veya kırmızı et yiyoruz. Yanında salata, içecek ve eğer uslu bir çocuk olursak tatlı veriliyor. Kursla anlaşmaları akşam yemeğinin iki çeşit olması üzerine. Ama Cathy evde baktığı çocuklar için veya vakti varsa hazırladığı çorba varsa onu da içiyoruz ki tek çeşit çorbası bile dolu bir öğün kadar doyurucu.
Akşamları ise genelde ben evde kalmayı tercih etsem de mahalledeki insanlar yerel publara gitmeyi tercih ediyorlar. Mahalle kahvesi gibi, herkes birbirini tanıyor, biliyor. Şehir merkezindeki publar ise genelde üniversite öğrencileri veya turistler için. Daha kalabalık ve pahalı. Biz gidersek genelde The Old Bell Inn'i tercih ediyorduk. Mahallemizin pub'ı 😀
Sosyalleşmeler de burada bolca oluyor. Arkadaşlar ve aileler birbirlerni genelde evlerde ağırlamıyor, onun yerine pub ve restoranlarda buluşuluyor. Birbirine habersiz gitmek yok, aileniz bile olsa. Komşuluk ilişkileri de burnunu fazla sokmadan, günaydın, günaydın şeklinde. Ama evinize siz yokken biri girmeye kalkarsa tüm mahalle seferber oluyor, insanlık adına size ve evinize yardım ediyorlar.
Bir diğer değinmek istediğim konu da temizlik. Evlerde ayakkabı veya terlik kullanımı evin hanımına göre değişiyor. Biz alt katta akayyabı konusunda serbesttik ama üst katlara mutlaka terlik ile çıkmaz zorundaydık. Elbette bu bana ters olduğu için ben hep terlik tercih ediyordum. Ancak alt katın pisliğini üst kata çıkarmamak mümkün değildi ve temizliği çok severim diyen Cathy sadece küçücük bir elektrik süpürgesi ve vileda ile temizlik yaptığından ben odamı Türkiyeden getirdiğim kolonya ile ayrıca temizlemezsem asla rahat edemiyordum. Evet, odamın zeminini kolonyalı pamukla temizliyorrdum ve çıkan kiri size anlatamam. Güya haftada 3 kere temizleniyordu odam.
Dahası, bulaşık yıkanırkenki şokumu size anlatamam. Deterjanla yıkadıkları tabakları sudan geçirmeden bulaşıklığa koyduklarını gördüğümde gözlerimi kocaman açıp hayretle sormuştum David'e, sudan geçirmeyecek misin diye? Yoo, bezle siliyorum ya 😟O günden sonra yalvarmaya başladım bulaşığı ben yıkıyayım, siz tüm gün çok yoruluyorsunuz diye. Ah maalesef çok nadir gerçekleşti bu. David kaytarmamk için hep tamam diyordu ama Cathy'nin elinden bulaşığı almak çok zordu.
Güvenliğe gelirsek... Gecenin 3'üne kalmazsanız her yer güvenli. Niddrie, Craigmillar, Pilton, Muirhouse toplu konutların yoğun olduğu bölgeler olduğundan bir tık dikkat etmek gerekir ama Niddrie hariç bu 3 bölgede uzun süre bulunmama rağmen başıma olumsuz bir şey gelmedi. Elbette Princes Street, Old Town her zaman cıvıl cıvıl olduğundan ekstra dikkat gerekir ama burada bulunduğum sürenin %80'ini bu iki yerde geçirdim, her şey yolundaydı.
Sonuç olarak seni seviyorum Edinburgh, bana hep çok iyi davrandın 💓

0 yorum:
Yorum Gönder