Dersimiz bittikten sonra Agatha ile birlikte planlarımız Museum on the Mound ve The Writers' Museum oldu. Hazır o tarafa (Edinburgh Kalesinin etekleri) çıkmışken New College'a da uğrayalım dedim. Zira Agatha benim dediğim yer dışında başka bir yere gidip de "burası da neymiş?" diyecek birisi değil.
Museum on the Mound adını bulmak Edinburgh'lular için zor olmasa gerek. "Höyükteki Müze" birebir çevirisi. The Mound meselesini 8 Kasım tarihli yazımda anlatmıştım. İsteyenler için o yazımın linkini buraya bırakıyorum.
Museum on the Mound, aslında ne sanatla, ne doğayla ilgili bir müze. Konusu belki sıkıcı bile gelebilir bazıları için: Para ve ekonomi. Tarih boyunca İskoçya Bankası'nın bastığı sikkeler, kağıt ve madeni paraların sergilendiği bir koleysiyona sahip. Artık İskoçlar kendi paralarını basmadığı ve pound kullandığından İskoç paralarını görmek için bir fırsat.
Basılan ilk sikkeden...
Günümüzde kullanılan madeni paralara,
Bir milyon pound ne kadar hacme sahip olduğunu görebileceğimiz bir konu akışına sahip.
İngilizler kooperatifçiliği çok sever, bu konuda da öncü konumdalardır. Kooperatifçilik faaliyetlerini de görebileceğiniz bir bölümü var. Benim en çok ilgimi çeken kısım da, kooperatif evlerinin planlarının yer aldığı, ne kadar ödeme ile nasıl bir eve sahip olunacağının anlatıldığı kısım olmuştu.
Museum on the Mound'dan hemen karşıya geçtiğinizde
Lady Stair's Close içerisinde çok çok çok güzel bir müze daha var:
The Writer's Museum. Önde gelen üç İskoç yazar olan
Robert Burns,
Walter Scott ve
Robert Louis Stevenson'un hayatlarının sergilendiği müze koleksiyonunda portreler, eserler ve kişisel objeler yer alıyor. Eğer edebiyattan hoşlanıyorsanız ya da 17. yüzyılda inşa edilmiş bir İskoç evinin içini görmek istiyorsanız mutlaka ama mutlaka gitmenizi öneririm.
Robert Burns, şiirlerini hafif İskoç İngilizcesiyle yazan, doğum günü olan 25 Ocak tarihinin İskoçya'da ulusal bir gün olarak kutlandığı (
Burns Night) İskoçya'nın en ünlü şairi. El yazıları, karalamalar ve yazı masasının bulunduğu müzede bir diğer koleksiyon da Walter Scott'a ait.
Walter Scott anısına dikilen
Scott Monument hakkındaki kısa bilgilere
10 Ekim tarihli yazımda bulabilirsiniz. Scott'un eserleri İskoçya'da (doğal olarak) ve Avrupa'da oldukça popüler ancak Türkçeye çevrilen iki eseri var:
Ivanhoe,
Kenilworth, Gölün Hanımı ve Margaret Teyzemin Aynası. Ivanhoe'yu okumayı istiyorum. Şu an The Dune ile cebelleştiğim için bitince almak hedefim. Müzede de Scott'un sallanan atı, kişisel eşyaları, satranç tahtası gibi koleksiyonlar var.
Bir diğer yazar da Robert Louis Stevenson. Define Adası,
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde dersem hemen hatırlarsınız. Ben Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ı İngilizce okumayı denemiştim. Viktorian döneminde yazılan bu eserin dili beni baya zorlamıştı, itiraf ediyorum. Kendisine ait incilden kendi ilüstrasyonlarına kadar geniş bir koleksiyona sahip.
İtiraf ediyorum, ben eserlerden çok binanın mimarisi ve tarihiyle daha çok ilgilenmiştim. Ev, 1622 yılında inşa edilmiş bir taş bina ve kapıdan girişteki o muhteşem galeri benim ağzımı bir karış açmama ve bir daha kapatamama neden olmuştu.
O yıllarda hırsız alarmı gibi bir teknoloji söz konusu olmadığından merdivenlerin yüksekliğindeki düzensizlik aslında hızlı hareket eden hırsızların kaçarken düşüp yaralanması amacıyla yapılırmış, bunu da burada öğrenmiştim.
Şu güzelliğe bakar mısınız?
Müzeden çıkınca close'un içinde dolaşmayı da ihmal etmeyin.
Edinburgh'un close'ları 💓Bu videodan da rahatça görebilirsiniz, o daracık geçidi ve geniş avluyu. Dar geçitten sonra o alanda bekleyen askerleri de düşünün sonra. Anaaam, katliam!
Müze ziyaretimizden sonra New College'a götürdüm Agathayı. Sonunda boş bulabildik ve güzel bir fotoğraf çektiğimi düşünüyorum.
Masal gibi bir günüm de böyle bitti...
0 yorum:
Yorum Gönder